Son günlerdeki bazı gelişmeleri
yan yana getirince kafam biraz karışıyor.
Gelmek istediğim konu şu. Geçen
yıl, kamu alacaklarının yeniden yapılandırmasına ilişkin kanunun görüşmeleri
sırasında, değerli dostum Bülent Kuşoğlu
bahsetmişti. Devletin vergi, SGK, gümrük gibi alanlardan alacaklarının aslı
(anaparası) 160 milyar liraymış. Bu toplamın 91 milyar lirası vergi
alacaklarından, 68 milyar lirası ise SGK alacaklarından oluşuyormuş. Dahası buna
yaklaşık 150 milyar liralık ceza ve gecikme faizlerini de eklemek gerekiyormuş.
Benzeri bir rakam, Bülent TAŞ’ın Dünya Gazetesinde
yayımlanan makalesinde de var. Yasası geçen yıl TBMM’den geçen, yapılandırmaya
konu kesinleşmiş vergi alacağının 90,7 milyar lira olduğunu belirtmiş. Sayın
Taş, yazısında toplan yapılandırılan alacaklardan sadece 15,2 milyar liralık
tahsilat yapılabildiğini söylüyor. (Ceza ve faizlerin ne kadarının silindiğini
ve tahsilat yapıldığını ben yazıda göremedim.)
Ancak işin bir de öbür yüzü
var. Anlaşılan o ki, devlet sadece alacaklı değil. Aynı zamanda Mart 2017 sonu itibariyle, devletin
mükelleflere 140 milyar liralık KDV iadesi borcu bulunuyor.
Bunlar benim görebildiğim bütçenin gelir tarafına ilişkin
sıkıntılar.
Harcama tarafında ise,
devamlı bütçe dışına atılan işlemler var.
Örneğin, toplamı 123,5 milyar doları bulan Kamu Özel İşbirliği projelerine verilen
garantiler, dış borç üstlenim sözleşmeleriyle, kamu yapması gereken yatırımları
özel sektöre yaptırıyor. Böylelikle
büyük yatırımlar bütçede görünmüyor. Açığı etkilemiyor.
Bir diğer konu, devlet bazı
sosyal yardımları bütçeden değil, İşsizlik Fonu üzerinden yapılıyor. Bu yıl
harcamaların toplamının 9,3 milyar lira
olması hedefleniyor.
Başka bir örnek, Tarım Kanunun 21. Maddesine göre her yıl
milli gelirin yüzde biri kadar olması gereken tarımsal destekleme ödemelerini,
yeni milli gelir serisine göre olması gereken miktarın yarısı kadar tutuyor.
Eğer yeni milli gelir serisi dikkate alınacaksa devletin çiftçiye yasadan
kaynaklanan, yaklaşık 14 milyar lira
zımni borcu var.
Bunlar kamu dengelerindeki
tahsilat ve bütçe dışı işlemlere yönelik sıkıntılar.
Tahsilat söz konusu olunca, bir
de özel sektörde yaşananlar var.
Bildiğiniz gibi bankalar,
ekonomiyi canlandırmak için, Kredi Garanti Fonu (KGF) kefaletine haiz (dolaylı
olarak Hazine garantili) kredi veriyorlar. Duyumlarıma göre, KGF’nin bu yıl Hazine’ye yükü 4,5 milyar
lira olacakmış Kamu yetkililerinin gelecek yıl için tahmini 5,5 milyar lira.
Toplamın 18 milyar lirayı geçmesi beklenmiyormuş. Bu rakamlar, kamu
kefaleti olmadan, özellikle küçük ölçekli işletmelere yeni kredi
verilemediğinin bir göstergesi.
Öte yandan yeni bir tartışma
konumuz var: Banka sertifikası.
Bankaların yeni kredi verebilmesi için çıkaracakları türev ürünleri TCMB’nın
alıp alamayacağı konuşuluyor.
Bunlar ekonomide, yerleşik bir ödeme/tahsilat sorunun
olduğunu gösteriyor. Vergi ve SGK
ödemelerinin sadece ekonomik değil, ahlaki bir yanı da var. Bu kadar sık
çıkarılan af yasalarından sonra sistem artık düzgün çalışmıyor.
Acaba, ekonomi yeteri hızda büyüyemezse,
gelecekte finansal sektörde de bir ödememe sorunu olur mu? Bazı borçlular,
yasal sınırları olmasına rağmen, “Borç nasılsa KGF kefaletine haiz, onlar
ödesin” der mi?
Bunlar ve benzeri soruların
çoğalmaması için ekonominin değişmesi gereken parçalarını değiştirmenin, çarklarını
yağlamanın ve sistemin tıkır tıkır çalışmasını sağlamanın zamanıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder