Gelin gençliğin içinde
bulunduğu durumu, biraz olsun, anlayabilmek için TÜİK’in son “İstatistiklerle Gençlik, 2016” araştırmasına bakalım.
Türkiye’de, 15-24 yaş arasında 13 milyon genç yaşıyor.
Toplam nüfusun yüzde 16,3’ü. Genç nüfus oranının en yüksek olduğu 5 iller;
Hakkâri, Şırnak, Siirt, Bayburt ve Ağrı. Ne kadar çarpıcı değil mi? Bu iller
aynı zamanda terörün en yoğun iller arasında.
Benim canımı en çok
sıkan diğer bir veri ne eğitimde ne de istihdamda yer alan gençlerin sayısı: 15-24 yaş arasındaki gençlerin yüzde 24’ü.
Her dört gençten biri ne okula gidiyor ne de çalışıyor.
İşte karar alıcıların
oturup, kalkıp, uyumadan, yemeden içmeden üzerinde düşünmeleri, çözüm üretmeden
bir saat bile geçirmemeleri gereken konu bu.
Hanımlar beyler,
bizler yaşadık, tecrübeyle biliyoruz: Gençlik
umut, gelecek demektir. Bizlerin en büyük görevi, başta kendi çocuklarımız
olmak üzere, tüm gençlerin geleceğe sevgiyle, umutla bakmalarını sağlamaktır.
Ama durum öyle değil.
Örneğin benim öğrencilerim. Onlar
üniversiteye girerken ilk 20 bin içinde olanlardan. Gelecek konusunda
endişeleri çok fazla. Geçenlerde ders arasında bir öğrencim öyle bir söz söyledi ki canım yandı; “Hocam, babam
bana her şeyi verdi bir tek şey bırakmadı: Torpil.”
Düşünsenize,
ilkokuldan bu yana sadece ders çalışmış. Önce Anadolu Lisesi (şimdi TEOG)
sınavlarına çalışmışlar. Sonra YGS’ye hazırlanmışlar. Ne çocukluklarını ne de
gençliklerinin tadını almışlar. İstedikleri bir fakülteyi kazanmışlar,
öğrendikleri zaman, kendileri de aileleri de havalara uçmuş.
Şimdi okulu bitirmek
üzereler. Yıllardır harcadıkları emeklerinin, alın terlerinin karşılığını almak
istiyorlar. Özellikle kamuya girmek isteyenler, duyduklarından ve abilerinin,
ablalarının aktardıkları deneyimlerden hiç hoşnut değiller. Endişeliler.
Bunlar küçük bir grup,
geneli bağlamaz diyebilirsiniz. Ama yukarıdaki 3 milyon genci de eklerseniz
resmi daha net görebilirsiniz.
Doğal olarak gençlerin
tek derdi işsizlik ve eğitimsizlik değil. Araştırmanın
bana ilginç gelen diğer bölümü, aileleriyle yaşadıkları sorunlar. Gençlerin
anne babalarıyla en çok tartıştıkları konu sigara
içme. Bir baba olarak aynı tartışmayı çocuklarımla ben de yapıyorum. İtiraf
edeyim başarılı olamadım.
Aileyle yaşanan ikinci
sorun cep telefonu kullanımı. Bu iş
artık zıvanadan çıkmış durumda. Ailelerin bütçesini nasıl etkilediğini
enflasyon verilerinden biliyoruz. Kamu bu alandaki fiyatlamalara neden bir
düzen getirmez, sadece şirketlerin karlarını düşünür? Bir bilen varsa bana da
açıklasın lütfen.
Bunların ardından yemek ve ev düzeni alışkanlıkları,
kılık/kıyafet tarzı ve arkadaş seçimi gibi konular geliyor.
Çok uzatmamayım.
2017’nin Mayıs’ında
gençliğin hali pür melali, özetle böyle.
Atatürk’ün ülkeyi,
cumhuriyeti emanet ettiği gençliğin işi eskisine göre daha zor. Abileri,
ablaları onlara hukukun üstünlüğünün, özgürlüklerin sonsuz olduğu, çağdaş, demokratik
bir cumhuriyet bırakamadı. İdealleri olmayan, sadece kişisel çıkarlarını
düşünen, devleti malını yenecek domuz gibi gören bir anlayış miras bıraktılar.
Ama bir umut var.
9 Mayıs 1919’a
dönecekler. Mustafa Kemal’in Samsun’a
çıkarken taşıdığı anti emperyalist,
yurtsever, bağımsızlıkçı bayrağını tekrar göndere çekecekler. O’nun aydınlanmacı, sanayileşmeyi öne çıkaran anlayışını yeniden kavrayıp;
daha fazla üreten, eşit şartlarda üleşen demokrat bir programda birleşip
yeniden yola çıkacaklar.
Son söz: İdealler, karanlıklar içinde gökyüzünü aydınlatan
ışıklardır. (Thomas Smith)
Eklenecek bir lafım yok Hakan bey ,bu yüzden son paragrafınızda belirttiğiniz gibi gençlerimizin tekrar üretmeyi,bunun içinde ellerini ve diğer uzuvlarını akılları ile beraber kullanmayı öğrenmeleri gerekiyor.Üretmek için mause yetmiyor.
YanıtlaSil