Türkiye
ekonomisi ve büyümesi hakkında çok bilinen bir söylemdir: “Cari açık vermeden
büyüme olmaz.”
Bu fikri savunanlar
özetle şunu söylüyorlar. Nedeni ne olursa olsun, yurt içi tasarruflar yetmiyor.
İçeride tüketim ve yatırım harcaması yapabilmek için yurt dışından tasarruf
ithal etmek, borç almak, kredi bulmak gerekiyor. Ekonomik olarak doğru bir
saptama. Cebinde parası olmayan ya harcama yapmayacak ya da bir yerden borç
bulacak. Olay bu kadar basit.
Ancak diğer yandan üzerinde
çok tartışılan diğer bir konu daha var. Acaba dışarıdan alınan borçların çoğu
yatırım için mi yoksa tüketim için mi harcanıyor. Kabul edersiniz ki arada
büyük fark var. Alınan borçlar fabrika yapmak için kullanılıyorsa; iş
yaratıyor, üretim yapıyor, ihracat artıyor, belki ithalat bile azalıyor. Bunlar
üretime, ihracata, istihdama ve dış borcun geri ödenmesine yardımcı olacağı
için istenen bir gelişmedir.
Ama
dışarıdan borç alıp tüketim artıyorsa o zaman işler tam tam tersine gelişiyor.
İthalat ve işsizlik artıyor, büyüme yavaşlıyor. Dahası borçları geri
ödeyebilmek için yeniden borç alındığı için dışarıya olan ekonomik ve siyasi
bağımlılık artıyor.
O
zaman dış borçlanmayı akılcı yapmak lazım.
Peki
biz ne yapmışız? Verdiğimiz cari açık ile büyüme arasında ne kadar ilişki var?
Yani cari açık vererek ne kadar büyümüşüz? Soruların cevaplarını araştıralım.
Yazının
sınırları gereği fazla uzatmadan, gelin biraz eskiye giderek büyüme ve cari
açık verilerine bakalım. Aşağıdaki grafik konu hakkında kapsamlı
değerlendirmeleri olan değerli iktisatçı Sayın
İlker Domaç’ın bir çalışmasından alınmıştır.
Grafikten de görüldüğü
gibi,
Türkiye ekonomisi,1970 – 2000 yılları arasındaki dönemde küçük oranlı cari
açıklar verirken nispeten büyük büyüme oranlarına ulaşabilmiş.
Buna
karşılık 2000 sonrasında trend değişmiş. Daha büyük büyüme oranlarına daha çok
cari açık vererek erişilebilmiş. Hatta 2011 sonrasında büyüme ile cari açık
arasındaki ilişki tamamen değişmiş. 2011-
2014 yılları arasındaki dönemde yüzde 7,4 oranındaki cari oranına karşılık büyüme
ortalama yüzde 4,5 olarak kalmış.
Neden?
Cevabı
çok açık: Sıcak paraya ve ithalata/tüketime dayalı büyüme modeli.
Önceki
yıllarda alınan dış borçların çoğunluğunun, öyle veya böyle, kamu ve özel
sektör yatırımları için kullanıldığı anlaşılıyor. Dolayısıyla çok fazla cari
açık vermeden ortalama yüzde 4 – 4,5 oranında bir büyüme seviyesi yakalanıyor.
Demek
ki oluyormuş. O zaman yeni bir büyüme stratejisini kabul edip detayları
üzerinde çalışmak için çok zaman geçirmemek gerek. Yeter ki niyet ve yeterli
teknik bilgi birikimi olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder