Yılın
ilk yarısı bütçe verilerine bakınca performanstan hoşlanmayan yok. Bütçe fazla vermiş, faiz dışı fazla 30,5
milyar lirayı aşmış. Daha önemlisi böylesi güzel sonuçlar genel seçimlerin
olduğu bir dönemde gerçekleşmiş.
Öncelikle
şunu belirteyim. Sonuçlar eleştirilmekten çok detaylı incelenmeyi gerektiren
özelliklere sahip.
Sonra
rakamlara bakalım.
Ben bütçe rakamlarına
konjonktürel değil yapısal bakmayı ilke edinenlerdenim. Kamuda görev
yaptığım yıllardaki deneyimlerimden, aylık veya dönemsel verilerin her zaman
doğru bir sonuç vermediğini çok iyi biliyorum. Dolayısıyla, elimden geldiğince,
rakamların arkasına, detaylarına bakmayı alışkanlık edindim.
Gelelim bazı gelir
verilerine ve açıklamalarına.
Önce
gelirlerdeki ilginç performansa dikkatinizi çekmek istiyorum. Özellikle vergi gelirleri ile teşebbüs ve
mülkiyet gelirlerindeki artışlar enflasyon ve büyüme rakamlarının çok üstünde.
Bu
nereden kaynaklanıyor olabilir?
İlki ÖTV’de geçen yılın aynı
dönemine göre, yüzde 20’lere yaklaşan artış. Nedeni geçen yıl, sigara ve içki
başta olmak üzere birçok üründe yapılan yasal düzenleme. Dönemsel olarak
otomatik ayarlama geldiği için vergi performansı olumlu.
İkincisi ithalden
alınan KDV’de
görülen yüzde 16 civarındaki yükseliş. İthalat bu kadar artmazken vergisinin
artmasının tek nedeni malum: Kur artışı. Bildiğiniz gibi ithalattan alınan
katma değer vergisi döviz üzerinden hesaplanıp, TL olarak tahsil ediliyor.
Özellikle dolar kuru artıkça bu kalemden tahsil edilen vergide çoğalıyor.
Maliye, deyim yerindeyse, yattığı yerden tahsilat yapıyor.
Üçüncü artışın
arkasında TC Merkez Bankası ve diğer kamu bankaları var. Önce TCMB’den bütçeye gelen
milyarlarca liralık kaynağa biraz yakından bakalım.
Merkez
Bankası geçen yıl elde ettiği yüksek kar sonucu Hazine’ye hem temettü hem de
vergi ödedi. Ödediği temettü 5,5 milyar lira civarında. Vergi ise 1,5 milyar
lira kadar. Toplamı 7 milyar lira eder.
Bir
merkez bankası nasıl bu kadar yüksek kar elde edebilmiş acaba? Nedeni basit.
Karın büyük kısmı döviz alım satımı sonucunda oluşan farklardan, yani değerleme
hesabından.
Merkez Bankası
bütçenin hizmetinde
O
zaman TCMB’nin dövizi nereden bulduğuna bir bakalım. O da basit. Dışarıdan
döviz borçlanan ve bu kaynakları munzam karşılık (MMK) olarak Merkez Bankası’na
yatıran bankalardan. Biliyorsunuz, bankalar dışarıdan ucuza buldukları
dövizleri, TL mevduatların MMK olarak TCMB’ye yatırabiliyorlar. Böylelikle
Merkez Bankası ’da uluslararası döviz rezervleri çoğaltmış oluyor. Sonrasında
da bu dövizlerle alım-satım yaparak kar elde ediyor. Temettü ödüyor, vergi
veriyor.
Gördüğünüz
gibi bu kadar yüksek bir gelir kaleminin arkasında da dövizdeki artış var. Eğer
döviz yılbaşına göre artıyor değil azalıyor olsaydı, TCMB kar değil zarar
yazacak, ne vergi ne de temettü ödeyebilecekti.
Kısacası
döviz değer kazanmasaydı hem ithalden alınan KDV hem de TCMB temettü ve vergi miktarı
bu kadar olmayacaktı.
İşlemlerde yasal
olarak hiç bir sorun yok. Ya iktisadi
olarak?
Ben ondan pek emin değilim. Hani 2001 Krizinden sonra Merkez Bankası’nın kamuya
kredi açmasını yasaklamıştık! Değerleme hesabı üzerinden temettü ve vergi
vermek aynı şey değil mi? Bana göre yasanın etrafından dolanıp ruhuna aykırı
işlem yapılıyor. Düşünsenize, eğer değerleme hesabı zarara neden olsaydı, Hazine
TCMB’ye sermaye koyacak mıydı?
Fazla
karıştırmayalım, “Burası Türkiye, olur böyle şeyler” muhabbeti yapalım, işimize
bakalım!
Cevap veriyorum: Evet. Ama nakit olarak değil, kağıt olarak. Geçmişte pek sık yapılmıştır.
YanıtlaSilArzederim.
Emin