14 Nisan 2018

Sanayide kapasitenin üst sınırına gelinmesi ekonomiyi zorluyor

Önce yazının konusu teknik tanımı açıklayarak başlayayım.
Kapasite kullanım oranı (KKO) bir işletmede veya ülkede toplam üretim kapasitesinin ne kadarının kullanıldığını gösterir. Kapasitenin % yüzüne ulaşmak idealdir. Ancak makinelerin verdiği arızalar, elektrik kesintileri, çalışanların teknik becerileri, beklenmeyen olaylar gibi etkenler zaman zaman fabrikalarda üretimi düşürebilir ve/veya durdurabilir. Bu bağlamda, genellikle işletmeler yüzde 80’li üretim düzeyini yakaladıklarında, üretim kapasitesinin üst düzeyine yaklaştıkları kabul edilir.
Diğer bir deyimle bu seviye imalat sanayinin fiili arz kapasitesidir. Eğer çok zorlanırsa belki KKO biraz daha yükselebilir. Ancak bu oranlar yakalanınca yeni sanayi yatırımlarının zamanı geldiği anlaşılır.
Şimdi gelin, Türkiye hakkında genel bir değerlendirme yapmadan önce verilere bakalım. T.C. Merkez Bankası’nın yayımladığı aylık verilerden yararlanarak hazırladığım Ocak 2013-Mart 2018 arası dönemi kapsayan grafik aşağıdadır. Grafik mevsim etkilerinden arındırılmış verileri içeriyor. Yani tatil ve diğer değişimler yok.



Veriler 2015 ortalarından bu yana (2016 Darbe Girişimi dönemi hariç) KKO’nın yüzde 78-79’lar düzeyinde olduğunu gösteriyor. Yani imalat sanayii kapasitesinin fiili üst sınırına oldukça yaklaşılmış. Sınırlara gelinmiş. Daha fazla üretim yapabilmesi yeni yatırımlara bağlı.
Aslında bu durum 2013 yılından beri belli oluyor. Bir ara %74’lere kadar düşse de imalat sanayi KKO’nın üst sınırlarda olduğu görülüyor. Grafikten de görüldüğü gibi, trend çizgisi yukarı yönlü.
Eğer o yıllarda sanayi yatırımlarına başlanabilseymiş bugün yaşanan KKO sorunu daha az hissedilirdi. Hukukun üstünlüğü, teşvikler, vergi ve kredilendirme politikaları gibi yatırımların önünü açan uygulamalara o zaman öncelik verilse çok iyi olacakmış. Ekonomi arz yönlü sorunları daha az yaşardı.
Ancak siyasi karar alıcılar bunun yerine KÖİ projelerini tercih ettiler. O dönemde 25 milyar dolara yakın kaynak bu projeler için kullanıldı. Diğer bir deyimle dışarıdan alınan borçlarla fonlanan kredilerin çoğunluğu sanayi yerine bu alana yöneltildi. Yatırımcılar da çok doğal olarak, kamu garantili inşaat projelerini tercih ettiler.
Burada bir soru sorarak devam edeyim: KKO üst sınıra gelince ekonomide ne olur? Dedim ya, öncelikle ekonomide mal arzı artışı sınırlanır.
Peki, şimdi ikinci soruyu soralım: Eğer ekonomide talep varsa, arz talebe yeteri kadar cevap veremiyorsa ne olur?
İki şey: enflasyon ve ithalat artışı. Talebi kısamaz aksine desteklerseniz, tüketici AVM’ye gittiğince yerli malın fiyatındaki yukarı yönlü değişimi yaşar. Yanı sıra bir mala talep olduğunu gören tüccar, ürünü dışarıdan getirmeye başlar. Haklıdır, çünkü ithal ettiği mal satılmaktadır.
Ardından ithalat artışının sonucu olarak cari açık büyür. Ekonominin döviz ihtiyacı artar. Enflasyondaki artışın sonucu ise gelir dağılımının bozulması ve faizlerin artmasıdır.
Bunlar çok iyi bilinen ekonomik gerçekler iken Türkiye, KGF kredileri, vergi indirimleri, büyümeye uyumlu para politikası ve diğer teşviklerle, bırakın talebi kısmayı, tam tersine canlı tutmaya çalıştı. Böylelikle ekonomi %7,4 büyüdü,
Gördünüz mü nereden nereye geldik.

Bu bağlamda son açıklanan süper teşvikli projeler, eğer 30 milyar dolar yatırım kredisi bulup hemen inşaata ve ardından üretime başlanırsa, ekonomi için yeni bir umuttur. Sanayileşme yönünde atılan her adım, akılcı ve sağlıklı proje seçimleri yapıldığı sürece desteklenmelidir.

5 yorum:

  1. Üstat, veriler mevsim etkisinden mi, yoksa takvim etkisinden arındırılmış verirler mi? Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler Hakan Bey,sanayi ve ithal ikamesi üretimin teşvikini ben de destekliyorum; yalnız bu süper teşviklerin belirli ve iktidara yakın grup ve kişilere verilmesi, haksız rekabete sebep olmaz mı? Bunun yerine stratejik bir alan (sektör) belirlenip o sektörün teşvik edilmesi daha akıllıca olmaz mı?...

    YanıtlaSil
  3. BEN YAZIMDA SÜPER TEŞVİKLER KONUSUNA BİLEREK GİRMEDİM.
    BANA GÖRE HANGİ PROJELERİN TEŞVİK EDİLECEĞİNE SİYASETÇİ DEĞİL UZMANLAR KARAR VERMELİ. SİYASETÇİLER SADECE KURALLARI BELİRLEYİP İŞİN TEKNİK TARAFINI BÜROKRASİ+AKADEMİYA+TOBB DAKİ SEKTÖR GRUPLARINDAN OLUŞAN BİR HEYETE BIRAKMALI.
    AKSİ HALDE ORTAYA "KAMU ELİYLE ZENGİN YARATILIYOR" ALGISI ÇIKABİLİR Kİ BU EKONOMİNİN GELECEĞİ İÇİN ÇOK ZARARLIDIR.

    YanıtlaSil
  4. Yanıtınız için teşekkürler, kamu (hükümet) eliyle zengin yaratılması algı değil; biraz okuyup- düşünen herkesin bildiği bir gerçek�� Saygıdeğer Mahfi Eğilmez ve sizin gibi birkaç dürüst ekonomist ve iktisatçıya selam olsun...

    YanıtlaSil