Yazlarımı
düzenli okuyanlar, sanayide dışa bağımlılıktan sıklıkla bahsettiğimi
hatırlarlar. Bunun dış ticarete, cari açığa, onun finansmanına, ülkeni dış
borçluluğuna ve de enflasyona etkilerinden devamlı bahsederim. Diğerleri gibi,
enflasyonla mücadele konusunda ithalata ve dolayısıyla kur hareketlerine
bağımlılığın yarattığı sorunlar üzerinde durmaya çalışırım.
Ancak sanayide
gösterdiğim duyarlılığı, nedense tarımda göstermediğimi fark ettim. Gözümü
açan, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın, Tarım eğitiminin 172. Yıldönümü için
düzenlediği toplantısı oldu. Toplantıda yaptığım “çerçeve sunum” için hazırlık
yaparken, tarım dış ticareti verilerinin ayrıntılarını pek bilmediğimi anladım.
Evet, medyadan
saman, et, baklagiller ithalatı gibi haberleri okuyor ve hepimiz gibi
üzülüyordum. Ama, itiraf edeyim TÜİK verilerine bakana kadar, bunları geçici
olarak değerlendiriyordum.
Ne yazık ki
değilmiş.
Öncelikle “Tarım
ürünleri dış ticareti” rakamlarına bakalım. Aslında veriler kendini açıklıyor. Evet
genel olarak ihracat, ithalattan fazla. Ancak, bizim gibi “tarımda kendi
kendine yeterli” olduğunu iddia eden bir ülkede bu kadar ithalat neyin nesi?
Hatta geçen yılın Ocak-Kasım dönemi dahil, bazı yıllarda açık bile vermişiz.
Tablo 1: Tarım ürünleri dış ticareti
Kaynak: TÜİK ve kendi hesaplarım
Tablo 2’yi
incelediğinizde biraz daha aşırabilirsiniz. Tarımsal hammadde ithalatında
devamlı açık veriyoruz. Nedir tarımsal hammaddeler? STIC sınıflandırmasına
göre: İşlenmemiş kösele, deri ve kürk; ham kauçuk, mantar, odun, kereste; kâğıt
hamuru ve kullanılmış kâğıt, dokuma elyafı ve bunların artıkları; başka yerde
belirtilmeyen işlenmemiş hayvani, bitkisel ürünler. Kauçuk gibi ülkemizde
yetişmeyen ürünlerin ithali normaldir.
Tablo 2: Tarımsal
hammadde dış ticareti
Kaynak: TÜİK ve kendi hesaplarım
Ama diğerleri
için üzerinde düşünülmesi gerekmez mi? Bu soruyu sormamın nedenini açıklayayım.
Tarım dünyanın
her yerinde, en gelişmiş kapitalist ekonomilerde bile, devlet tarafından planlanır
ve desteklenir. Planlanmayan düzenlemesi ve denetlemesi yapılmayan tarım
sektörü yoktur.
Bunun ana nedeni
gıda güvenliğini sağlamaktır. Devletler bunu için piyasalara doğrudan ve/veya
dolaylı olarak müdahale ederler. İkinci nedeni de AB, ABD, Japonya dahil
zenginler, tarım sektöründe hem içeride yani üretimde ve satışta hem de ihracatta
yoğun sübvansiyon/destek uygularlar. Bunların etkinliğinin ve verimliliğinin denetimi
için de devlet piyasaların üzerinde uçan bir kartal gibidir.
Bizde de
tarımsal destekleme yıllardır uygulanır. Hatta 2006 yılında çıkarılan Tarım
Kanunu ile “milli gelirin yüzde 1”i kadar bir kaynağın bütçeye konulması ve
tarımın desteklenmesi bir zorunluluktur. Ama görünen o ki, bizim destekler hem miktar olarak yetersiz hem de yanlış uygulanıyor.
Amaca hizmet etmiyor. Tarımın dışa bağımlılığını azaltmıyor. Aksine ithalat her
geçen yıl artıyor.
Alanda
uygulanması gereken destekleme seçeneklerini uzmanları bilirler. Ben bir konuya
açıklık getirebilirim. Popülist
uygulamalar nedeniyle bu topraklarda, tarımsal destek ile sosyal yardım
karıştırılmaktadır. Çoğunluğu küçük tarımsal işletme sahibi, dar ve sabit
gelirli olan çiftçiye verilen para, üretim amaçlı verilememekte, bir şekilde
harcanabilir gelirini artırmak için sosyal yardım yapılmaktadır.
Bunun doğal
sonucu üretim düşmekte, ithalat artmakta, gıda pahalılaşmaktadır. Merkez
Bankası da enflasyonu düşüreceğim diye yırtınmaktadır.
Uygulanan tarım ,sosyal yardım,eğitim politikaları sonucunda artık kırsal kesimde iş gücü kalmamış olup yöredeki bakiye nufus devlet tarafından o veya şu ad altında cüzi bir mali destekle hayatını sürdürmekte , bu durumu tevekkül ile karşılamakta ve iş gücüne katılımı istememektedir.4+4+4 Eğitim yüzünden çocuklar aile işletmelerindeki iş gücü pozisyonundan çıkmış kentlerde tüketici olmuş ailece yapılan zirai,hayvansal üretim ya terk edilmiş yada verimsizliğe mahkum olacak şekilde küçülmüştür.Bu politikalarla zaten başka bir şey olamazdı.Durum budur ve felaket ötesidir.
YanıtlaSil1980-1981 yıllarında devletin ziraat bankası ve Dünya bankasıyla yaptığı anlaşmaları inceleyin ıstersenız. Benim dinlediğim kadarıyla Çorum-Çankırı kalkınma projesi ve 4 ayrı kalkınma projeler ilr dünya bank. sı çiftçiye 10 yıl ödemesiz borç verdi. Çiftçi kara geçtikten sonra ödemelerini yapacaktı. Ama bu banka İsraillilerin elindeydi. Bunun 30 yıl sonrası hiç düşünülmedi.
YanıtlaSilSonuçta sadece İsrailden alınan kısır tohumluklar, heryıl alınmaya başladı. Hayvan yemleri gübre aynı şekilde.
Sonuç: Verimi düşen topraklar, hayvanlar vs. Vs.
Yani DB sı bunlarıhayrına vermedi. Bu da bir Amerika projesiydi. O günlerde bu günkü hükümette yoktu. Özetle bizde hükümetler sadece günü kurtarmaya bakar.
Ne yazıkki bu duruma şimdi el konulabilir ve yerli tohumlar iyileştirilerek kullanılırsa eğer, 20 yıl sonra belki torunlarımız rahat ederler.