Ağustos-Ekim İç
Borçlanma Stratejisi yayımlanınca, her zamanki gibi, detaylarına baktım.
Hazine bu yıl programladığından
fazla borçlanacak. Açıklanan Hazine Finansman Programında, 2017 yılında yıllık toplam
117 milyar lira yeni borçlanma öngörülmüştü. Oysa Hazine, şu ana kadar yaptığı
ve açıkladığı program ile Ocak-Ekim arasında140 milyar liradan fazla borçlanma
yapacak gibi görünüyor. Daha programı açıklanmayan Kasım ve Aralık ayları da var.
Anlaşılacağı gibi, rakamların
Ocak-Haziran arası döneme ait olanları kesin, diğerleri tahmini. Ancak, kesin
olan bir şey var, Hazine programladığından fazla borçlanıyor. Kimden? Bankalardan.
Yanı sıra KİT
borçlanma verilerine bakınca orada da dikkat çeken bir durum var. Önceki yıl 8,1
milyar lira olan ticari banka borçları, Mart 2017 itibariyle 13,1 milyar liraya
ulaşmış. KİT’ler de bankalara yönelmişler.
Rakamları
yenilenmediği için net bir şey söylemek çok zor. Ancak belediyelerde de ticari
bankalardan borçlanma eğiliminin arttığı kesin.
Türkiye benzeri
gelişmeleri önceki yıllarda da yaşadı. Büyüme istenilen hıza ulaşmayınca,
özellikle seçimler öncesi dönemlerde, kamu, borç yükünü büyüttü.
Eğer çok sık
tekrarlanmaz ve seçimlerin hemen ardından gerekli önlemler alınırsa bir defalık
artışlar, yüksek reel faiz gibi, kalıcı sorunlar yaratmaz. Buna verilebilecek
en bilinen örnek 2001 Krizi ve sonrasında yaşananlardır. Kriz sırasında aşırı
borç yüküne boğulan kamu, uygulanan istikrar programı ile borçlarını hızla
azaltmıştır.
Hatırlanacaktır, Kriz
döneminde milli gelirin yüzde 102’sinden fazla olan, kamununkiler dahil toplam ülke
borcu/milli gelir oranı, 2005 yılında yüzde 87’lere düşmüştü. Bu oran,
şirketler kesimi ile hanehalkının yüksek borçları nedeniyle, geçen yıl sonunda yüzde114’ü
geçti.
Sorunun kalıcılığı
kamu üzerinde olmadı. Ama Kiriz öncesi yıllarda borcun çoğu kamuya ait iken,
son dönemde şirketlerin borcu büyük çoğunluğu oluşturmaya başladı. Hanehalkının
ve şirketlerin borçları hızla çoğaldı.
Öte yandan kamunun
sadece iç ve dış borçları yok. Onlar kamu harcamalarının gelirlerini aşması,
yani açıkları nedeniyle aldıkları borçların sonucu oluşan büyüklükler.
Bir de son yıllarda
hızla artan bütçe dışı işlemler var. Banka kredileri için verilen Kredi Garanti
Fonu (KGF) kefaletleri ile Köprüler, havaalanları, şehir hastaneleri ve diğer
Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projelerinin durumu var. Kamu bir yandan bankaların
verdiği kredilere kefalet vererek diğer yandan büyük altyapı projelerinin
risklerini üstlenerek, bütçenin olası yükünü büyütüyor.
Böylesi üstlenimlerle
ekonomik büyümeye destek vermeye, can suyu olmaya çalışıyor. Bilindiği gibi, emme
basma tulumbaya verilen can suyunun yararlı olabilmesi için kuyuda su olması
gerekir. Eğer yoksa siz yukarıdan ne kadar can suyu verirseniz verin amaç hasıl
olmaz.
Dolayısıyla eğer
verilen can suyu yatırım, üretim yerine ithalata, inşaata gidiyorsa büyüme
istenen kalitede olmaz. O zaman alınan borçların geri ödenmesi başta olmak
üzere oluşacak sıkıntılar, orta vadede, kamuya ek yük yaratabilir. Borçlanma
gereği büyüyebilir. Ekonomi büyüsün derken borçlar daha fazla büyümüş olur.
Umarım yaklaşan
seçimler, kamu borçlanması ve garantileri üzerinde daha fazla baskı oluşturmadan
geçiştirilir.
Son söz: Biz farkında olmadan
geleceğimizi hazırlarız. (Ahmet Hamdi Tanpınar)
Elinize sağlık sevgili hocam uygulanan genişletici maliye politikaları özel sektörü dışlama etkisi yapmıyor mu
YanıtlaSilYaratmaz mı? Ama anlaşılan öncelik Hazine nin.
Sil