Tatili İrlanda’da
geçirdim. Uzun zamandır merak ettiğim ülkenin güney yarısını dolaştım. Size
gezi anılarımı anlatmak niyetinde değilim. Sadece birkaç gözlemimi paylaşmak istiyorum.
Türkler ile ilk resmi
bağlantılar 1847-48 yılları arasındaki büyük açlık yıllarına dayanıyor. Osmanlı
üç gemi göndererek yardım eli uzatmış. İrlandalılar bunu hiç unutmamışlar.
Sonraki bilinen ilişki
ise Mustafa Kemal Paşa döneminde. İrlandalılar,
Britanya’ya karşı 1916 Dublin Paskalya Ayaklanmasıyla başlattıkları bağımsızlık
mücadelesinde Çanakkale Direnişinden
etkilendiklerini gizlemiyorlar. Daha sonraki yıllarda, İrlanda’da ikili
monarşinin tartışıldığı dönemde, Atatürk’ün
İrlanda Cumhuriyetçi Partisinin tam bağımsızlıkçı politikasına verdiği
destek unutulmamış. Yani bağımsızlık
çiçekleri aynı dönemde oralarda da açmış.
Gözlemlediğim
kadarıyla, İrlandalılar uluslaşmaya ve bağımsızlıklarına çok düşkün bir ulus.
Her ortamda ortak yanlarını öne çıkarmaya aşırı önem veriyorlar.
Dublin’de Kilmainham hapishanesini gezerken, tur rehberinin 1916 Paskalya Ayaklanmasını ve Bağımsızlık
hareketi liderlerinin kurşuna dizilmesini anlatımını dinlemenizi isterdim.
Uluslaşma sürecinde neler yaşadıklarını, Ayaklanmanın onlara verdiklerini,
ülkesini gezmeye gelen turistlere basit bir dille anlatıyordu.
Dahası İrish Pub’ta canlı müzik dinlerken bile araya bir mücadele parçası
koymayı ihmal etmiyorlar.
Öte yandan ilginç bir bilgi dikkatimi çekti.
Bağımsızlıklarına bu kadar düşkün olan İrlanda’lılar,
ATM makinelerini kullanırken sadece %1 oranında kendi dillerini
kullanıyorlarmış. İşlemlerin neredeyse tamamı İngilizce ile yapılıyormuş. Günlük
dilleri tamamen İngilizce olmuş. Dildeki gelişmeyi; Britanyalıların geçmişte
kendi dilleri üzerinde kurduğu yasakçı uygulamalara, yaşayan ekonomik
ilişkilere, İngilizcenin dünyada ekonomik dil olarak yerleşmesine bağlayanlar
var.
Ama dünyayı ve refahın paylaşımını göz önüne aldıklarında hayatın
gerçeklerini yadsımamışlar. İngilizcenin onlara daha büyük pazar olanakları
sunduğunu bilerek konuya yaklaşmışlar.
Oysa benim canım ülkemde hala daha “anadilde eğitim” (anadilin öğretimi bir
haktır) gibi bir sorun olduğunu düşünenlerin varlığını düşündükçe, İrlandalıların
tavrını biraz daha anlamaya çalıştım. Bizdeki ayrılıkçı Kürt milliyetçilerinin
bu konudaki yaklaşımının ne kadar demokratik ne kadar işbirlikçi olduğunu tekrar
tekrar düşündüm.
Öte yandan Türkiye’nin AB üyeliğine kadar uzak olduğunu bir kez daha
gözlemledim. Yok öyle Alman seçimleri, Merkel tahlilleri yapmayacağım.
Aşağıdaki resme bakın lütfen. İrlanda’nın en turistik yerlerinden birinde,
Cliff of Moher’de kadın ve erkek tuvaletleri birleştirilmiş. Yanlış anlamayın,
farklı olarak sadece erkekler için pisuar yapmamışlar. Tüm tuvaletler kapalı ve
ayrı. Ama aynı yerde. Sıra beklerken kadın, erkek beraber bekliyor. Ellerini
beraber yıkıyorlar.
Biliyorum. AB üyeliğini böylesi bir konuya indirgemenin doğru bir yaklaşım
olmadığının farkındayım. Evet kültürel farklılıkları yadsımak, onları yok kabul
etmek doğru olmaz. Her toplumun kendi gerçekleri olduğunu gezerek, görerek,
yaşayarak bilenlerdenim. Batılı olmakla
batıcı olmanın aynı şey olmadığının farkındayım.
Ancak, Avrupa artık farklılıkları olabildiğince ortadan kaldırmaya, ortak
yaşam alanlarını geliştirmeye çalışıyor. Buna karşılık, onlar ayrı tuvaletler
için harcama yapmaya gerek görmeyecek uygulamaları hayata geçirirken; biz,
kadınlar için “pembe otobüs” uygulaması başlatıp, toplumu daha fazla Ortadoğululaştırma
çabasında olanları izliyoruz.
Anlayacağınız Osmanlı torunu olduğunu söyleyenler, onların yaptığının
aksini yapıyor, arabayı batıya değil ters yönde sürüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder