Yazılarımda sık sık belirttiğim
gibi, kapitalizm içine düştüğü bunalımdan çıkış yolu bulmakta zorlanıyor.
Şartlar önceki krizlerden farklı. O günlerde lider ülkeler, sözü dinlenen akil
adamlar, iktisatçılar vardı. Örneğin 1929 Buhranından çıkarken Keynes’i herkes
dikkate aldı. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında, yeni hegemon ABD, kendi
isteklerini “demokratik (?!)” ortamda kabul ettirdi.
Benzeri bir gelişmeyi 1990’larda
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra gördük. ABD, AB ve Japonya yeni dünya
düzenini şekillendirirken “Washington Konsensüs”
diye bir projeyi dünyaya tanıttılar.
Küreselleşmenin ana ilkeleri bu
projeyle ortaya konuldu.
Özetle, dört ana ilkesi vardı: Bir,
mal ve hizmet ticareti serbestleşecekti. İki,
sermayenin sınır ötesi hareketlerine bir sınırlama getirtilmeyecekti. Üç, göç ve emeğin serbest dolaşımı
olabildiğince rahat olacaktı. Dört,
kamunun ölçeği küçültülecekti.