Prof. Hirch, 1933 yılında Nazi Almanya’sından ayrılmış. Kaçanlardan değil, yaklaşan tehlikeyi doğru tahlil edenlerden. Hollanda’da bir iş bulmasına rağmen davet üzerine Türkiye’ye gelmiş. 1933-1943 yılları arasında İstanbul Hukuk Fakültesinde, 1943-1952 yılları arasında da Ankara Hukuk Fakültesinde dersler vermiş. Türkiye’yi çok sevmiş, vatandaşı olmuş.
Tahmin edeceğiniz gibi değerli hukuk insanı ve bilim adamının yetişmesinde unutulmaz katkıları olan bir eğitmen.
Türkiye’yi öylesine benimsemiş ki, Ankara’ya geçişini yadırgayan o günlerin İstanbullularına, cumhuriyetin başkentinde çalışmanın önemini, ayrıcalığınıöne çıkararak cevap vermiş.
Ben onun hayatını anlatmaktan çok yaşadığı bir deneyimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Cumhuriyet hükümeti, 1 Ocak 1946’da İşçi Sigortaları Kurumunukurar. (Kurumun adı 1964’te Sosyal Sigortalar Kurumu olur). Zamanlama ilginç. II. Dünya Savaşı yeni bitmiş. Türkiye uzun süren ekonomik küçülme döneminden daha tam olarak çıkamamış. Ama bu şartlara rağmen çalışanlarını düşünen bir idare var.
Dönemin Çalışma Bakanı Sadi Irmak, Prof. Hirch’i İşçi Sigortaları Kurumu (İSK) yönetim kurulu üyesi yapar. İlk yönetim kurulu toplantısında da başkan seçilir.
Amaç hukuk bilgisinden çok, sosyal güvenlik ve sosyal sigorta konularının ana vatanı olan Alman deneyiminden yararlanmaktır. Bilindiği gibi, 1862’den sonra Almanya’yı yöneten Demir Şansölye Bismarck, Alman birliğinin kurucusu ve sosyal sigortaların fikir babasıdır.
Dolayısıyla Almanların sosyal güvenlik deneyimi eskiye dayanır.
Biz Türkiye’ye dönelim.
İSK çalışmaya başlar ve bir süre sonra primler birikir. Doğal olarak o dönemde prim ödeyebilecek kadar geliri olan kayıtlı işçilerin çok büyük bir çoğunluğu kamu iş yerlerinde çalışan emekçilerdir. Diğer bir deyimle primin çoğunu ödeyen devlettir.
Ancak biraz para birikince klasik siyasetçi davranışı ortaya çıkar. Porf. Dr. Hirch’in anılarında anlattığı gibi; “Haziran ayında Çalışma Bakanı, kendi bakanlığının işlerinde kullanmak amacıyla, İşçi Sigortaları Genel Müdüründen bu fondan bir milyon lira ödemesini talep”eder.
Daha kurulalı altı ay olan fondan istenen para, dolar karşılığından hesap edilirse, bugünün yaklaşık 2 milyar lirasına karşılık gelmektedir.
Dönemin İSK genel müdürü Vedat Bayru ve yönetim kurulu başkanı Prof. Hirch bu ödemeyi yapmayı ret ederler. “Çünkü, söz konusu fonlar belli bir amaç için oluşturulmuştu ve kanunda öngörülenden başka amaçlar için kullanılamazlardı.”
“Ama Bakan, İSK kendi Bakanlığının emrinde olduğu görüşünü savundu. Bu nedenle de, Bakan olarak, bu Kurumun paralarını kendi uygun gördüğü biçimde kullanmaya yetkili olduğu kanısındaydı. Sözün kısası, gereğinin yapılmasını rica ediyordu. İsteğini reddettim ve istifamı sundum.”
Aynı anda İSK Genel Müdürü de istifa eder.
Tekrar hatırlatayım. Yıl 1946, savaşın hemen sonrası. Uzun ve yıkıcı savaşın etkisiyle, yoksulluk tüm ülkeyi sarmış. Yanı sıra, Meşhur ilk çok partili seçimlerin yapıldığı yıl. CHP ilk defa Demokrat Parti muhalefetiyle yüzleşiyor. Hem savaş hem de seçimler devletin paraya olan ihtiyacını artırıyor.Sanırım o günlerde de “Ekonomiye can suyu verebilmek için nereden kaynak bulunup harcama yapılsa yeridir” diyenler çoğunluktadır.
Ama günü değil, ülkenin geleceğini, çocuklarını, torunlarını düşünenler için; biz biraz daha katlanalım, fedakârlık yapalım, onlar kurtulsun diyenler için tavır bellidir.
Acaba bugün benzeri tavrı gösterebilecek kaç genel müdür ve/veya yönetim kurulu üyesi vardır?
(*) Ernst E. Hirch. Anılarım, Kayzer Dönemi Weimar Cumhuriyeti Atatürk Ülkesi. TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları,1997
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder