Yazılarımı izleyenler
bilirler. Türkiye’nin borçluluğunu ölçen rakamları Hazine, TCMB, BDDK ve
Muhasebat Genel Müdürlüğü verilerinden derliyorum. Ve yılda en az iki defa yayınlıyorum.
Bu bağlamda, 2002
yılından Haziran 2018’e kadar olan borçları önce iç ve dış, sonra kamu ve özel
ayrımıyla tablolarlar halinde aşağıda bilginize sunuyorum. Amacım günümüzün en
önemli sosyo-ekonomik ve dolayısıyla politik sorununu rakamsal olarak ortaya
koymak.
Tablolar, Hazine (merkezi
idare), Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT), belediyelerin sadece banka kredileri,
reel sektörün (şirketlerin) kredileri ve hane halkının bankalardan aldığı kredi
kartları ile tüketici kredilerini içeriyor.
Dikkat ederseniz, tablolarda bankaların sadece dış borçları yer alıyor. Bu ülkenin dışarıya olan borç rakamlarını ortaya çıkarmak için yapılan bir işlem. Ancak bazı okuyucularım, bankaların dışarıdan aldıkları borçları içeride kredi olarak reel sektöre ve hane halkına dağıttığını belirterek, tabloda yer almasının doğruluğu konusunda beni uyarıyorlar. Bu itirazın kısmen doğru olduğuna katılıyorum. Son yıllara kadar tablolarımda bu veriler yer almıyordu. Ancak dünyada benzeri verileri derleyen IIF (Uluslararası Finans Enstitüsü) aynı yöntemi izlediği için ve borçların dış borç olmasının, ekonomik önemi nedeniyle bu değişimi yaptım.
Gelelim tablolara.
Tablo
1
çok net gösteriyor. Toplam borçlar, 2018’in
ilk yarısında 5 trilyon liraya yaklaşmış. On altı yılda 0,4 trilyon liradan
buraya çıkış hızı çok yüksek. Borçların büyük bölümü, 3 trilyon liraya yakını
iç borç. İçeride en çok borcu olan kesim şirketler.
Ama daha ilginç bir durum
var. Hazine ve hane halkının (tüketici +
kredi kartı) iç borçları neredeyse eşitlenmiş. 2002 yılında Hazine’nin 150
milyar lira, hanelerin, sadece 6,6 milyar lira iç borcu varken, bu yıl borç
tutarları 550 milyar lira civarında olmuş. Kamunun borçları artmıyor diye
sevinenler bu gelişmeyi nasıl değerlendirir merak ediyorum.
Dış borçlar iç borçlardan
az. Dışarıya borcu olan şirketler ile
bankalar. Yani özel sektör.
Tablo
1: İç
ve dış borçların nominal büyüklüğü (Milyar TL)
Borçların nominal büyüklükleri
kadar, milli gelire oranını gösteren reel büyüklükleri de önemli. Reel borç büyüklüğü, bir anlamda, alınan borçla
ne kadar gelir yaratıldığını gösteriyor. Veya başka bir deyimle, gelirlerin
borçları ödemeye yeterli olup olmadığını. Borçların
para biriminin, vadesinin ve taksitlerin durumu belirleyici olmakla beraber, ekonominin
borç geri ödeme kabiliyetini gösteriyor.
Tablo
2
reel borçların reel büyüklüğünün %145’i
geçtiğini gösteriyor. Diğer bir deyimle, Türkiye’nin 100 liralık milli
gelirine karşılık 145 liralık borcu var. Bu
oran 2002’den sonra iki dönemde hızlı artıyor: 2009 ve 2013 yıllarında.
İlki Küresel Krizin ve şirketlere içeriden dövizle borç alınmasının önünün
açılmasının sonucu. İkincisi ise, 24 milyar $’lık Kamu Özel Projelerinin (KÖİ)
finansmanı için alınan borçlar.
Tablo
2:
İç ve dış borçların milli gelire oranı (%)
Borç yükünün kamu, özel
sektör ayırımına da bakarak devam edelim.
Sıklıkla söylendiği gibi
kamunun borçluluğundaki artış özel sektörden az. Tablo 3’ten çok net görüldüğü üzere, 2002’de 272 milyar lira olan
kamu borç toplamı, bu yılın ilk yarısında bir trilyon lirayı geçmiş.
Buna karşılık özel sektörün aynı dönemdeki borcu 386
milyar liradan 4 trilyon liraya yaklaşmış. Artış çok büyük. Bu borçların 2,5
trilyon lirası şirketler kesiminin. İşte bugün yaşadığımız krizin özü burada. Herkes
şirketlerin bu borçları nasıl geri ödeyeceğini merak ediyor.
Tablo
3:
Nominal borç yükünün kamu özel ayırımı (Milyar TL)
Tablo
4, borç
yükünün reel büyüklükleri de özel sektörün ağırlığını gösteriyor. Bankalar,
şirketler ve hanehalkının borçlarının toplamının milli gelire oranı %114’ü
geçti. Şirketlerin üzerindeki büyük yük burada
da görülüyor. Onların borcu milli
gelirin %75’i.
Tablo
4:
Kamu ve özel sektörün reel borç oranı (%)
Lafı uzatmaya gerek yok.
Artık borç sorununu nasıl çözülecek onu düşünelim. Var mı önerisi olan?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder