28 Ocak 2017

FITCH’in notu ve kamu borç stoku artış rekoru

Beklenen oldu. FITCH yine fitchliğini yaptı. Açıklanan nedenlerin çoğu jeopolitik ve siyasi gelişmeler. Önceki yazılarımda defalarca değindim. Yönetim ve kurumlar, kredi derecelendirmede önceliklidir.
Bu yazımda, yatırım yapılabilir ülke statüsünü tamamen kaybeden Türkiye’nin kamu borç stokundaki durumunu, tablolarla özetlemeye çalışacağım.
Borç konusu önemli. Çünkü artık devlet veya özel sektör, kim olursa olsun, dışarıdan daha pahalı borçlanabilecek. Maliyetler artacak. Artan maliyetler, her zaman olduğu gibi, dar sabit gelirlilerin üzerine binecek.
Gelelim kamu borç stokunun resmine.
2016 yılsonu itibariyle kamu borç stokunun durumu önemli değişimler gösteriyor.
Önce kamu borç stokunun artışında görülen rekorla başlayayım. 2001 Krizinden sonraki en büyük artış geçen yıl görülmüş. Grafik 1’den de görüldüğü gibi, 82 milyar liralık artış, 2009 Krizinde görülen 61 milyar liralık değişimden de büyük.
Grafik1: Kamu borç stokundaki yıllık değişim.
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı ve kendi hesaplarım

Artışın nedene bakalım.

25 Ocak 2017

Dolar en çok İç Anadolu bölgesinde seviliyor

Bu topraklarda 1989 yılının Ağustos’una kadar cebinde bir dolar bulundurmak yasaktı. Dış ticaret işi yapmayan şirketler bile hesabında döviz bulunduramazdı.

Gençler bilmiyor olabilir. 12 Eylül’de siyasi yasaklar getirilmişti. Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Deniz Baykal, Necmettin Erbakan, Alpaslan Türkeş ve daha birçok siyasetçinin aktif politika yapması askeri cunta tarafından yasaklanmıştı.

Turgut Özal, 1987 yılında yasakların kalkması için referandum kararı aldı. Sonuç çok küçük bir farkla yasakların kaldırılması yönünde oldu. Eski liderler siyasete dönüş yaptılar.

Aynı dönemde, büyüme sorunu yaşayan ekonomide kaynak sıkıntısı kendini göstermeğe başladı. Arayışlar ve dışarıdan gelen baskılar sonucunda, ekonominin alt yapısı yenilenmeden kambiyo rejiminde serbestleştirmeye gidildi.

Önceden cebinde döviz gezdiremeyen halkımız, yüksek enflasyon ortamında parasının değerini korumak için hızla döviz tevdiat hesabı (DTH) açmaya başladı. Sadece hesap açsa belki sorun bu kadar yaygın olmazdı. 1994 ve 2001Krizleri ile özellikle 2009 Krizlerinden sonra fiyatlama, kiralama gibi her alanlarda da dövizi esas alan sistemler yaygınlaştı.

Dolarizasyonun böylesine yaygın olduğu bir ortamda, birileri dövize karşı tavır alır oldular. Ancak nedense döviz karşıtı söylemler genellikle “milliyetçi” diyebileceğimiz çevrelerden geliyor. (Hemen belirteyim gözlemlerim geniş kamuoyu yoklamalarına dayanmıyor.)

22 Ocak 2017

Devlet vergi tahsilatı yapamıyorsa

Çok bilinen bir hikayedir. Napolyon, çok önem verdiği bir savaşı kaybedince generalleri toplar. Hesap sorar; “Savaşın kaybedilmesinin nedenleri nelerdir?” der. Bir general, “Yedi nedeni var efendim. Birincisi, barutumuz bitti.” deyince, İmparator hiddetle bağırır; “tamam gerisine gerek yok” der.
Her ay yayımlanan bütçe tahsilat verilerine bakarken, hep bu olay aklıma gelir.
Nedeni basittir.
Bir devletin devlet olabilmesi için ilk yapması gereken şey vergi koymak ve daha önemlisi koyduğu vergiyi toplayabilmekten geçer. Koyduğu vergiyi toplayamayan devlet olmaz.
Verginin tarihte önemli yeri var. İsyanların büyük çoğunluğu vergilere itiraz nedeniyle çıkmıştır. Örneğin, Amerikan bağımsızlık savaşı, İngiltere Kraliçesinin 100 Yıl Savaşlarının yükünü kolonilere yüklemek için ek vergi koyması üzerine başlamıştır.

18 Ocak 2017

Yatırımcı bütçeden sosyal yardım bütçesine doğru

2016 bütçesi, beklendiği gibi genel olarak hedeflere uygun bir sonuçla yılı tamamladı. Bununla beraber ayrıntılara bakınca önemli yapısal değişimler göze çarpıyor.

Fazla detaya girmeden kısaca konuları ele alacağım.

Önce gelirler;

Yılsonu hedefine ulaşıldı. Bunda en önemli katkı vergi barışından gelen gelirler. Maliye Bakanı 13,5 milyar lira tahsilat yaptıklarını belirtti. Kurumlar, gelir vergileri ile KDV tahsilatında son iki ayda görülen performans artışı bunun ispatı.

Ancak genel tahsilat problemi devam ediyor. Örneğin KDV’de yıllık tahsilat oranı yüzde 52. Yani geçen yıl tahakkuk eden yaklaşık 104 milyar liralık KDV’nin neredeyse yarısı toplanabilmiş. Daha kötüsü de var. Faizler, paylar ve cezalarda tahsilat oranı sadece yüzde 18,3. Öyle ki, 205 milyar liralık tahakkukun 38 milyar lirası Hazine’nin kasasına girebilmiş. Anlaşılan artık zamanında vergi ve ceza ödemek istisnai bir davranış olmuş.

14 Ocak 2017

Anayasa değişikliği tartışılırken gündemde neden “bütçe hakkı” yok?

Bundan tam 800 yıl önce, yer İngiltere. Bir grup baron, uzun süren savaştan ve kralın keyfi harcamalarından bıkıp, ayaklanıyorlar. İngiltere Kralı John bir barışı kabul ediyor, “Magna Carta” adlı bir belge imzalanıyor.

Tanrının ve papanın İngiltere topraklarındaki temsilcisi olan kral; baronların, yargılama olmadan keyfi olarak hapse atılmayacağını ve vergilere limit getireceğini kabul ediyor. Daha önemlisi, yeni vergiler ve diğer önemli konularda karar alırken, tek başına değil 25 üyeli bir Baronlar Konseyine danışacağına dair yemin ediyor.

Bu belge çağdaş parlamentoların doğum belgesi olarak kabul edilir. Daha sonra çeşitli dönemlerde değişiklikler yapılan doküman klasik anayasaların ilk örneği olarak değerlendirilir.

Diğer bir deyimle, parlamentonun ilk kuruluş nedenini, kralın keyfi vergi toplayıp, kafasına göre harcama yapma yetkisinin kısıtlandığı yer olarak adlandırsak yanlış olmaz. Anayasa hukuku ve maliye politikası derslerinde bu konu parlamentoların “bütçe hakkı” başlığında öğretilir.

Gelelim bizim parlamentoya, TBMM’nin bütçe hakkına ne kadar sahip çıkabildiğine. Veya yürütmenin (hükümetin) meclisin bütçe hakkına ne kadar saygılı olduğuna.

11 Ocak 2017

Bizde dolar rekor tazelerken dünyanın hali

Son günlerdeki ekonomik gelişmeleri, bir grup yorumcu daha çok dışarıdan gelen ve siyasi yönü ağır basan içerikle açıklıyor. Diğerleri, siyasete pek bulaşmamaya çalışarak, daha çok iç ve dış ekonomik veriler üzerinden yorum yapmaya çalışıyor.
Kimin haklı olduğunu zaman gösterecek.

Ben sorunun sadece Türkiye’de olmadığına inananlardanım. Yani dünya çok karışık. Böylesine karışık bir ortamda, bir yandan yüksek dış finansman ihtiyacı diğer yanda yüksek işsizlik ve enflasyon yaşanırken kur ile faizin sabit kalması beklenemez. Diğer bir deyimle, dert bugüne mahsus değil, geçmişte yapılan hataların bedelini ödüyoruz. Ekonomi ithalatıyla, sıcak parasıyla dışa bağımlı hale getirilirken nedense hiç bugünlerin yaşanacağı düşünülmedi.

Ama konumuz içerisi değil, dünya.

Çok uzatmamak için yabancıların raporlarından alıntılar yaparak örnekler vereceğim.

En dikkat çeken değerlendirme İsviçre’nin dünya devlerinden Credit Suisse ait. Onlara göre, Donald Trump’ın seçimi, dünyada Berlin Duvarı’nın yıkılması, 11 Eylül olayı ve küresel finansal kriz benzeri etkiler yaratacak. Bu konuda haklı olabilirler. Çünkü Trump, seçim kampanyası sırasında, II. Dünya Savaşı sonrasında Yalta’da kurulan düzenin değişmesi gerektiği söylemiş. Anladığım kadarıyla; BM, IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası yapılanmaların geleceğini tartışmaya açacak.

7 Ocak 2017

Merkez Bankası faizi ile piyasa faizi arasındaki fark açılıyor

Önceki yazımda, enflasyon ve dolardaki yükselişe değinerek, ekonominin üçüncü makro değişkeni faizlerdeki belirsizliğin arttığını belirtmiştim.

Faiz kapitalist ekonominin önemli bir değişkeni. Nereden bakarsanız bakın son yıllarda halkın çok geniş bir kesimini doğrudan ilgilendiriyor. Çok borçlu olduğumuz için, faiz deyince çoğumuzun aklına öncelikle kredi faizleri geliyor. Birikimi olanlar mevduat faizlerini izliyorlar.

Sokaktaki insan için çok bilinmeyen bir faiz daha var. T.C. Merkez Bankası’nın (TCMB) politika faizine bağlı olan ve diğer faizler üzerinde belirleyici etkisi olan Ağırlıklı Ortalama Fonlama Maliyeti (TCMB AOFM).

Bilindiği gibi TCMB politika faizini bir bant içinde belirliyor. Alt ve üst bant (%7,25-8,5) arasında hareket ederek piyasaya para veriyor veya çekiyor.

Bu kaynak bankalar için hayati öneme sahip. Tamam mevduat topluyorlar, diğer bankalardan borç alıyorlar, öz kaynaklarını kullanıyorlar. Ama yetmeyince TCMB’den kaynak sağlıyorlar. Toplanan bu fonlarla, genel olarak, kredi verip, devlet iç borçlanma senedi (DİBS) satın alıyorlar.

4 Ocak 2017

Dış borç stokunun dolara etkisi

Önce yıllık enflasyon beklenenden yüksek çıktı. Nedenleri hakkında görüş belirtenler, önemli etken olarak döviz kurlarındaki yükselişi gösteriyorlar. İthalata bağımlı hale gelmiş ekonomide için çok normal bir sonuç. Kur yükseldikçe, önce maliyetler, ardından enflasyon yükseliyor.

Ardından aynı gün sonra dolar yeni bir rekora imza attı. Her arayan aynı soruyu soruyor: “Nereye kadar çıkar?” Cevabı bilen olduğunu sanmıyorum. Sadece tahmin yapanlar var.

Enflasyon ve dolar yükselmeye devam ederse, yakın gelecekte, faizler üzerindeki baskı gündeme gelecek.

Tüm bu gelişmelerin ardındaki neden, üzerinde sıklıkla durduğum gibi, ekonominin bu kadar dolarize olması. Dolarizasyonun artışının bir nedeni dış borçlanma diğeri de şirketlerin içeriden TL yerine dövizle borçlanmaları.

İsterseniz gelin verilere biraz yakından bakalım.