13 Mayıs 2017

Borçlanarak büyümek

2009 Küresel Krizinden çıkış yolu arayan dünyada, çözüme yönelik olarak, kamu borçlanmasının ve varlık piyasalarında balonların yeniden konu edildiğini görüyoruz. Özellikle reel faizlerin yerlerde süründüğü, para politikasının etkisini yitirdiği gelişmiş ekonomilerde taraftar bulan bu görüşe dikkat etmekte büyük yarar var.

Bazı “piyasa yorumcularının” kendi ülkelerinin yaralarına merhem olmayan yöntemleri bizim gibi gelişmekte olan ekonomilere önermelerinin ardında ne var iyice anlamak lazım. Bugüne kadar çıkarlarına uymayan hiçbir konuda adım atmayanların, “Daha fazla kamu borçlanması yapın, ekonominin büyümesini tetikleyin” dediklerinde, borç vermek için istedikleri faizi dışarıyla karşılaştırın. Eğer ucuz para veriyorlarsa ne ala. Aksi durum söz konusu ise gereksiz, aşırı borçlanmadan kaçının.

Yazıya böylesi bir girişi yapmamın nedeni aşağıdaki tablo. Tabloda 2003-2017 arası dönemde, her yılın Ocak-Nisan aylarındaki Hazine nakit dengesinin, bir önceki yıla göre değişimi görünüyor.
Bu yılın ilk dört ayındaki değişim dikkat çekici.

Gelirlerdeki artış sadece yüzde 10 kadar. Buna karşılık giderler yüzde 22’den fazla büyümüş. Özellikle faiz dışı harcamalardaki hızlı artış önemli.
Bir yandan referandum diğer yandan büyümeyi teşvik için yapılan önden yüklemeli harcamalar sonucu faiz dışı denge yüzde 246 kötüleşmiş. Asıl bozulma Hazine nakit dengesinde. Geçen yılın aynı dönemi göre yüzde 2,811’lik, devasa bir düşüş var. Bu 2009 Küresel Krizinde yaşanandan daha kötü bir rakam.
Eğer Mayıs ve sonrasında hızlı bir toparlanma olur, bu açık fazlaya dönüşürse dert olmaz. Harcamalar sadece referandum için yapılmış denir ve fazla göze batmaz.
Ama dengenin düzelmesi için harcama frenine hemen basılamazsa işler zorlaşabilir. Çünkü hedef kamu harcamalarını artırarak büyümeyi tetiklemek ise o zaman daha çok harcama yapmak gerekecek.
Ardından açık büyüyecek.
Çünkü bütçenin gelir tarafında yapısal bir sorun oluştu. Her yıl çıkarılmaya başlanan aflar ve sıklaşan seçimler nedeniyle artık kimse vergi ödemiyor. Maliye vergi toplayabilmek, gelirleri çoğaltmak için yeni vergi affı çıkarmak zorunda kalıyor. Sonunda iş, af yetkisini TBMM’den alıp Bakanlar Kurulu’na vermeye kadar geldi. Böylelikle Meclis’in “bütçe hakkı”na ağır bir darbe daha vurulmuş oldu.
Konunun bir tarafı parlamenter demokrasi açısından hayati öneme sahipken diğer taraftan büyüyen açıkların borçlanma ile kapatılması sorunu var.
Tablonu net borçlanma sırasına bakın lütfen. Bir önceki yılın ilk dört ayına göre artış yüzde 266. Rakam 2009 Krizindekinden büyük. Ama o dönemden büyük bir farkı var. Küresel kriz ortamında dışarıdan borç alamayan veya almak istemeyen Hazine içeriden borçlanmış. Şimdi dış borçlanmadaki artış oranı yüzde 991.
Doğal olarak iki farklı konjonktürden bahsediyoruz. Bugünlerde bankalar içeride KGF kefaleti olan kredi dağıtmakla meşguller. (Bu arada, bankaların kredi alacaklarının menkul kıymete dönüştürülmesi, bu menkul kıymetlerin TCMB ve/veya TVF tarafından satın alınması fikrine çok ama çok dikkat edin.) Hazine de daha ucuz olduğunu düşündüğü dış piyasalara açılıyor. Böylelikle hem borçlanıyor hem de döviz rezervlerine katkı sağlıyor.
Dışarıdan da yoğun destek görüyor. Piyasalar yoğun destek veriyorlar. Başta da söylediğim gibi; onlara göre kamu daha fazla borçlanıp daha fazla harcayıp büyümeyi teşvik etmeli.
Borç bedava mı? Değil tabi. Karşılığında faiz ödenecek.
Kimlere?  

Son söz: İnsanlar kötülüğü, kuvvetli arzularından dolayı değil, vicdanları zayıf olduğundan yaparlar. (John Stuart Mill)


 Tablo: Ocak-Nisan dönemi bir önceki yıla göre değişim (yüzde)


Kaynak: Hazine Müsteşarlığı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder