20 Mayıs 2017

2017’nin 19 Mayıs’ında gençlik

Gelin gençliğin içinde bulunduğu durumu, biraz olsun, anlayabilmek için TÜİK’in son “İstatistiklerle Gençlik, 2016” araştırmasına bakalım.
Türkiye’de, 15-24 yaş arasında 13 milyon genç yaşıyor. Toplam nüfusun yüzde 16,3’ü. Genç nüfus oranının en yüksek olduğu 5 iller; Hakkâri, Şırnak, Siirt, Bayburt ve Ağrı. Ne kadar çarpıcı değil mi? Bu iller aynı zamanda terörün en yoğun iller arasında.
Benim canımı en çok sıkan diğer bir veri ne eğitimde ne de istihdamda yer alan gençlerin sayısı: 15-24 yaş arasındaki gençlerin yüzde 24’ü. Her dört gençten biri ne okula gidiyor ne de çalışıyor.
İşte karar alıcıların oturup, kalkıp, uyumadan, yemeden içmeden üzerinde düşünmeleri, çözüm üretmeden bir saat bile geçirmemeleri gereken konu bu.
Böylesi çarpık yapıdan sayısız sosyo-psikolojik olay çıkar. Gazetelerde üçüncü sayfa haberlerini izliyorsanız, uyuşturucu kullanımı, suç işleme yaşının 13-14’lere kadar düştüğü yazılıyor. Bu rakamları görünce haberlerin doğruluğuna daha çok inandım.
Hanımlar beyler, bizler yaşadık, tecrübeyle biliyoruz: Gençlik umut, gelecek demektir. Bizlerin en büyük görevi, başta kendi çocuklarımız olmak üzere, tüm gençlerin geleceğe sevgiyle, umutla bakmalarını sağlamaktır.
Ama durum öyle değil. Örneğin benim öğrencilerim. Onlar üniversiteye girerken ilk 20 bin içinde olanlardan. Gelecek konusunda endişeleri çok fazla. Geçenlerde ders arasında bir öğrencim öyle bir söz söyledi ki canım yandı; “Hocam, babam bana her şeyi verdi bir tek şey bırakmadı: Torpil.”
Düşünsenize, ilkokuldan bu yana sadece ders çalışmış. Önce Anadolu Lisesi (şimdi TEOG) sınavlarına çalışmışlar. Sonra YGS’ye hazırlanmışlar. Ne çocukluklarını ne de gençliklerinin tadını almışlar. İstedikleri bir fakülteyi kazanmışlar, öğrendikleri zaman, kendileri de aileleri de havalara uçmuş.
Şimdi okulu bitirmek üzereler. Yıllardır harcadıkları emeklerinin, alın terlerinin karşılığını almak istiyorlar. Özellikle kamuya girmek isteyenler, duyduklarından ve abilerinin, ablalarının aktardıkları deneyimlerden hiç hoşnut değiller. Endişeliler.
Bunlar küçük bir grup, geneli bağlamaz diyebilirsiniz. Ama yukarıdaki 3 milyon genci de eklerseniz resmi daha net görebilirsiniz.
Doğal olarak gençlerin tek derdi işsizlik ve eğitimsizlik değil. Araştırmanın bana ilginç gelen diğer bölümü, aileleriyle yaşadıkları sorunlar. Gençlerin anne babalarıyla en çok tartıştıkları konu sigara içme. Bir baba olarak aynı tartışmayı çocuklarımla ben de yapıyorum. İtiraf edeyim başarılı olamadım.
Aileyle yaşanan ikinci sorun cep telefonu kullanımı. Bu iş artık zıvanadan çıkmış durumda. Ailelerin bütçesini nasıl etkilediğini enflasyon verilerinden biliyoruz. Kamu bu alandaki fiyatlamalara neden bir düzen getirmez, sadece şirketlerin karlarını düşünür? Bir bilen varsa bana da açıklasın lütfen.
Bunların ardından yemek ve ev düzeni alışkanlıkları, kılık/kıyafet tarzı ve arkadaş seçimi gibi konular geliyor.
Çok uzatmamayım.
2017’nin Mayıs’ında gençliğin hali pür melali, özetle böyle.
Atatürk’ün ülkeyi, cumhuriyeti emanet ettiği gençliğin işi eskisine göre daha zor. Abileri, ablaları onlara hukukun üstünlüğünün, özgürlüklerin sonsuz olduğu, çağdaş, demokratik bir cumhuriyet bırakamadı. İdealleri olmayan, sadece kişisel çıkarlarını düşünen, devleti malını yenecek domuz gibi gören bir anlayış miras bıraktılar.
Ama bir umut var.
9 Mayıs 1919’a dönecekler. Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkarken taşıdığı anti emperyalist, yurtsever, bağımsızlıkçı bayrağını tekrar göndere çekecekler. O’nun aydınlanmacı, sanayileşmeyi öne çıkaran anlayışını yeniden kavrayıp; daha fazla üreten, eşit şartlarda üleşen demokrat bir programda birleşip yeniden yola çıkacaklar.


Son söz: İdealler, karanlıklar içinde gökyüzünü aydınlatan ışıklardır. (Thomas Smith)

1 yorum:

  1. Eklenecek bir lafım yok Hakan bey ,bu yüzden son paragrafınızda belirttiğiniz gibi gençlerimizin tekrar üretmeyi,bunun içinde ellerini ve diğer uzuvlarını akılları ile beraber kullanmayı öğrenmeleri gerekiyor.Üretmek için mause yetmiyor.

    YanıtlaSil