16 Aralık 2014

Devletten sadece siyasetçiler ve bürokratlar mı çalıyor?

Yarın, geçen yıl 17 – 24 Aralıkta yapılan ve dört bakanın istifasına yol açan yolsuzluk operasyonların birinci yılı. Bildiğiniz gibi TBMM’de bir komisyon bu konuda çalışıyor.

Ben araştırması devam eden bir olayı yazmayacağım. Siyasal ve hukuksal sonuçlarını zaten her gün hepimiz tartışıyoruz. İş öyle bir noktaya getirildi ki, küçük hırsızlıklar mubah görülür oldu. Dahası toplumun geniş kesimleri böylesi yaklaşımlara tepki vermez oldu. Bunun nedenleri ne olabilir? Bence olayın bu yanı üzerinde durulması gerekiyor.

Size bir KDV örneği vermek istiyorum.


Alış verişe gittiniz. Mağazada kasanın yanında, “KDV fiyatlara dahildir” levhası görürsünüz. Yani tüketiciye söylenen şu, 118 liralık bir şey satın aldığınızda fiyatın 18 lirası devlete ödenmesi gereken KDV , gerisi işyeri sahibinin maliyeti ve getirisidir. Yapılan her ticari işlem sonucunda, kanunda belirtilen oranda KDV tahakkuk eder. (Bazı ürünlerde KDV yok.)

Yasa gereği tüketiciden KDV karşılığı parayı alan iş yeri sahibi, ayın belli günlerinde devletin bankalardaki hesabına veya doğrudan vergi dairesine bu paraları ödemesi gerekir. Bu işleme tahsilat deniyor.

Yani vergiyi doğuran işlem yapıldığında vergi tahakkuk eder, ödeme yapıldığında tahsilat işlemi yapılmış olur.

Ancak bu topraklarda çoğunlukla tahakkuk eden KDV’ye el konulur devlete ödenmez.  Diğer vergi ve cezalar için de aynı şey söz konusu ama onlardaki durum KDV’den farklı. Gelir vergisinde elde edilen gelirin vergisi ödenmiyor. KDV’de ise devlete ödenmesi gereken paraya el konuluyor. Sakın yanlış anlaşılmasın ikisi de suç, ikisi de yanlış. Ama birinde işletmeciye emanet edilen parayı devlete ödemeyerek tam anlamıyla hırsızlık yapılıyor.

Aşağıdaki tablo çok şey anlatıyor.

Tabloyu Maliye Bakanlığı kaynaklarından yararlanarak hazırladım. Veriler, bu yıl hariç, yılsonları itibariyle bütçe gelirlerinde, vergilerde ve KDV özelinde ne kadar vergi tahakkuk etmiş ne kadarı tahsil edilmiş onu gösteriyor. İlk bölümde tahakkuk eden miktar ile tahsilat edilen miktar arasındaki farkın kaç lira olduğu görülüyor. Bu yılın ilk on bir ayında 27 milyar lira KDV tahsil edilememiş. Ama tahsil edilemeyen toplam vergi miktarı 72 milyar lira. Bunları ve vergi dışı gelirleri de içeren bütçe gelirlerinin hepsinden tahsil edilemeyen miktar ise 185 milyar lira. Rakamlar bize tahakkuk eden cezaların büyük çoğunluğunun tahsil edilemediğini gösteriyor.

Tablonun ikinci bölümünde, tahakkuk eden vergi ve diğer gelirlerin ne kadarının tahsil edilebildiğini oransal olarak gösteriyor. Yine bu yılı örnek alırsak, oran KDV tahsilatında yüzde 57’ye yaklaşırken, vergi gelirlerinde yüzde 82 civarında. Bütçe gelirlerinde tahakkuk / tahsilat oranı yüzde 67.

Her ne kadar diğer yıllarla karşılaştırma yapabilmek için daha bir aylık verilere ihtiyaç olsa da, resim ortaya çıkmış gibi.  2006 yılında yüzde 81 olan KDV tahsilat oranı, Küresel Kriz sonrası dönemde yüzde 55-65 aralığına düşmüş. Bu gelişme bize, tahsilat sorununun konjonktürel bir durum olmadığını gösteriyor. Maliye Bakanlığı düşüşün nedenlerini bizden çok daha iyi bildiğine göre, yakında bir “KDV tahsilatını artırma stratejik planı” açıklar her halde.

Ancak ben işin işletmeci tarafını daha çok önemsiyorum. Tahsil ettiği parayı devlete ödemeyip harcayan ile devletin kasasını doğrudan soyan arasında “kul hakkını yemek” adına ne fark var? İkisi de aynı değil mi? Eğer öyle ise, toplumda devletin malı soyanların sayısı kaç?


Bu arada, bugün Çarşı’nın davası başlıyor. Bir Trabzonspor taraftarı olarak Çarşı’nın yanındayım. Ve merak ediyorum, bunca KDV hırsızını görmezlikten gelen devlet, bir taraftar grubunu nasıl darbeci olarak yargılayacak acaba?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder