2 Şubat 2018

Dış ticarette ne yaptığımızın farkında mıyız?

2017 yılı dış ticaret verileri açıklanınca aklıma hemen bu soru geldi.
Nasıl gelmesin ki! Dış ticaret açığı geçen yıl 76,7 milyar dolara ulaşmış. Önceki yıla göre yüzde 37’lik bir artış var. Açığın artış nedeni ithalatın, ihracattan daha hızlı büyümesi. İhracattaki yüzde 10’luk artışa karşılık ithalattaki artış yüzde 18. İthalattaki yıllık artış yaklaşık 35 milyar dolar.  Bu artışta en büyük pay petrol, altın ve demir, çelikte. Sadece bu üç kalemdeki artışın toplamı 24,5 milyar dolar (Artışın % 70’i).

Tamam, petrolümüz, doğal gazımız yok. Enerjide dışa bağımlıyız. Bu malların ithalatını anlıyorum. Ama dışa bağımlılığı azaltmak için, sanayide kullanılan teknolojiden tutun da otomobil üretimine kadar enerji tasarrufuna yönelik alınan önlemler yeterli mi? Enerji tasarrufu için havuç/sopa sistemi var mı? Uyana teşvik, uymayana en ağır ceza veriliyor mu? Varsa ne kadar etkin çalışıyor? Uygulamalar etkin ve yeterli ise neden enerji ithalat miktarını düşüremiyoruz? Çok soru sormayayım. Teknik ayrıntıları uzmanları daha iyi bilirler. Ama ekonomik açıdan sonucun yetersiz olduğu kesin.


Demir, çelik ithalatını da bir yere kadar anlamak mümkün. Üretmek için dışarıdan hurda ithal etmek lazım. Ancak bu kadar ithalata bağımlı üretim yapısını değiştirmek için orta vadeli bir planımız var mı?
Ama altın için akılcı bir neden bulmak çok zor. Dünya Gazetesi’nden Alaattin Aktaş, konuyu yıllar itibariyle incelemiş. Geçen yıl toplam altın ithalatı 16,5 milyar dolar. Benzer bir durum 2013 yılında da görülüyor. O yıl da 15,1 milyar dolar ithalat yapılmış. Sadece altın dış ticaretinden gelen açık, 2013’te 12 milyar dolar, 2017’de 10 milyar dolar. Yani ithalatın ana nedeni ihracat değil, iç piyasa. Daha ilginç olan şey, ticaretin büyük çoğunluğunun Birleşik Arap Emirlikleri ile yapılması. Orada altın madeni mi var?


Sizce bu kadar soru sormakta haksız mıyım? Neden dışarıdan dövizle borçlanıp bu kadar ithalat yapıyoruz? Bu kadar altını ne yapacağız? Ne olur, geleneğimiz filan demeyin. Dışarıdan döviz borcu alıp, altın ithal edip, kolumuza, boynumuza takmanın bize neye mal olduğunu insanlara anlatamaz mıyız?
Öte yandan, bunca teşvik, kredi garantisi, vergi muafiyeti, istihdam yardımını daha fazla ithalat için yapmadığımızı düşünüyorum. Amaç ne olursa olsun üretim olmamalı. Verilen teşviklerin ithal ikameci bir özü olmalı. Diğer bir deyimle, devlet ithalatı azaltacak teknolojiye ve üretime teşvik vermeli. Bu alanlara öncelik tanımalı.
Eğer önlemleri acil olarak hayata geçirmezsek, aşağıdaki grafikte görülen dış ticaret açığı resmi daha da kötüleşebilir. Dış ticaret açığının 2001 Krizinden sonra ne hızla büyüdüğü çok açık. 2009 Küresel Krizinde biraz daralmış ancak sonra artmaya devam etmiş. Açık 2011 yılında tarihi rekor kırmış, 106 milyar dolara çıkmış. 2014-2106 arasında petrol fiyatları ve altın ithalatından kaynaklanan iyileşme, geçen yıl tekrar bozulmuş.
Bildiğiniz gibi dış ticaret açığı, ülkenin döviz dengesinin bozulması, yani cari açık demek. Birkaç gün sonra ödemeler dengesi verileri açıklanınca resmi daha iyi göreceğiz. Ama ders çıkaracak mıyız emin değilim. Dışarıdan borç alarak, ithalat yaparak tüketen, kendisini mutlu sayan bir anlayışla nereye kadar yaşayacağız?


Daha doğrusu, ne zaman kadar “el atına binip, çalım satmaya” devam edeceğiz?

Kaynak: TÜİK

2 yorum:

  1. Ailedeki her kişi akrabalardan,sagdan soldan borç alıyor ve kendi cukkasını saglama alırken aileyi kurumsal olarak iflas ettiriyor.Farkında olmadıkları kendi itibarlarını yok ediyorlar.

    YanıtlaSil
  2. Güzel bir analiz. Tebrikler.

    YanıtlaSil