23 Mart 2016

Likidite tüm riskleri örter

Birkaç yıl önceydi. Anekdotu Mülkiyeli bir arkadaşım anlattı. O günlerde duyduklarından rahatsız olan sınıf arkadaşı, büyük illerden birinin Mülkiyeli valisine gider. Özellikle oğlunun bazı işlerinin yasalara pek uygun olmadığı, sıkıntılar içerdiği konusunda uyarmak ister.

Sonradan siyasete giren vali, arkadaşını oldukça büyük makam odasının köşesine götürür. Üzeri biraz tozlu olan sehpaya, bir küfür kelimesi yazar. Sonradan cebinden çıkardığı 100 lira ile sehpayı siler. Arkadaşına döner ve derki, “Para her kiri siler”.

Bu hikayeyi neden anlattım?

Dünyaya, bölgeye, ülkeye bakın. Terör her gün onlarca can alıyor. Medya sadece şehit ve ölüm haberleri veriyor.

Buna karşılık ne borsa, ne kamu borç faizleri ne de dövizde büyük bir hareket görülüyor.

Türkiye özelinde savunulan tek şey, siyasi istikrar ve mali disiplin. Bunlar dışında çok fazla şey kalmadı. Aslına bakarsanız, başkanlık, anayasa ve referandum tartışmaları, siyasi istikrarın da ne kadar kalıcı olduğu konusunda bazı şüpheleri gündeme getiriyor.

O zaman konuyu tam anlayabilmek  için resmin arka tarafına bakmak gerekiyor.
Dünyada likidite bol. Yüksek faizi veren bankalar rahatlıkla borçlanabiliyor. Sıcak para ülkeler arasında cirit atıyor.

Bir örnek vermek gerekirse.

IMF’nin son yayımladığı “Uluslararası Parasal Sistemi Güçlendirmek”  başlıklı raporu, küresel finansallaşmayı anlatırken son 40 yıllık gelişmeye dikkat çekiyor. Rapora göre 1970 yılında, tüm küresel sınır aşan parasal işlemlerin toplamının sadece 109 milyar dolardı (dünya milli gelirinin % 1,7’si). Bu rakam 2007 yılında 11,4 trilyon dolara (dünya milli gelirinin % 20’si) ulaştı.

Öte yandan aynı çalışmaya göre, 1980 yılında 3,5 trilyon dolar (dünya milli gelirinin % 30’u) olan küresel dış yükümlülüklerin toplamı, 2011 yılında 120 trilyon dolara (dünya milli gelirinin % 166’sı) çıktı. Bu rakamın 2015 yılsonunda daha yukarılarda olduğu kesin.

Fon yöneticileri, onlara emanet edilen paraları bir yerlere yatırmak, gelir elde etmek zorundalar. Ülkelerin uyguladıkları kurallar gereği, paranın önemli bir bölümü riski az alanlarda değerlendiriliyor. Örneğin kendi ülkelerinin ya da ABD, Almanya gibi güvenilirliği çok yüksek hazinelerin kâğıtlarına yatırım yapıyorlar. Buna karşılık ellerindeki paranın belli bir yüzdesi ile riskli alanlara, kısa vadeli portföy yatırımı yapabiliyorlar.

Doğal olarak,1 milyar doların yüzde onu ile 5 milyar doların yüzde onu aynı miktar olmuyor. Fon yöneticilerinin elindeki kaynak artınca gelişme yolundaki riskli ekonomilere getirebildikleri para daha da çoğalıyor.

Likidite sadece dışarıdan geliyor dersek eksik olur. Bir de TCMB’nin bankalara verdiği içerideki likiditeye bakalım. Merkez Bankası’nın piyasa verdiği para, Ocak 2011 tarihinde 7,5 milyar lira civarındaydı. Mart 2016’da bu rakam 108 milyar lirayı geçmiş. Artış oranını yazmama gerek yok sanırım.

Eski valinin dediği gibi. Ortalıkta para bol olunca kirler görünmez olabiliyor. Yapısal reformları yapmakta ecele edilmiyor.

Tabi, ta ki likidite piyasalardan çekilinceye kadar. Sıcak paracılar likiditenin çekileceğini sezsinler siz o zaman ortalığı görün.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder