9 Mart 2018

Moody's ve makro kırılganlık endeksi

Ne zaman Moody’s, S&P veya FITCH ülke kredi notu açıklasa sorular kafamda uçuşur.
Geçmişine bakarsanız kredi derecelendirme işi geleneksel olarak, hisseleri borsada işlem gören şirketler için yapılan bir uygulama. Bu kuruluşlar, ülkelere not vermeye Latin Amerika Krizinden sonra, 1980’li yıllarda başladılar. Benim bu kurumlarla tanışmam da o yıllara rastlar. Lisansüstü eğitimim sırasında verilen bir ödev nedeniyle konuyu anlamaya çalışmıştım. Ardından yıllar sonra, Türkiye’deki 1994 Krizinde, olayları bire bir yaşamaya ve yerinde öğrenmeye başladım. 2001 Krizi de öğrenme sürecimde önemli bir yer tutar.
Bu kuruluşların tarafsızlıkları, not verme anlayışları, sorgulama yetkinlikleri ve teknik yeterlilikleri her zaman tartışılabilir. Özelikle 2008 Küresel Krizinden önce ABD ve AB piyasalarında yaptıkları hataların hesabını daha veremediler.
Ancak bu kadar dış borcu olan bir ekonomide bu kuruluşların niteliklerini tartışmak, İstanbul’un fethi sırasında Bizanslıların meleklerin cinsiyetini tartışmasına benzer.
Ne demek istediğimi açayım. Eylül 2017 itibariyle 438 milyar dolar dış borcumuz var. Milli gelirin yarısından fazla olan bu tutarın 257 milyar dolarlık (%59) bölümü dolar, 140 milyar dolarlık (%32) bölümü de Euro. Yani toplam dış borcun %91’i, yukarıda adı geçen kredi derecelendirme kuruluşlarının hizmet verdiği yatırımcılardan (Türkiye’ye borç verenlerden) alınmış. Diğer bir deyimle derecelendirmeyi bizim için değil onlar için yapıyorlar.
Notu eleştirmek en doğal hakkımız. Bu bağlamda verilen notu anlamakta büyük yarar var. Çünkü yanlış yapılan bir şeyler varsa sıcak para yatırımcılarını ikna etmek, ani kararlar almamalarını sağlamak lazım.

Kısaca duruma bir bakalım.
Türkiye’de kurumların geldikleri durumu, OHAL şartlarını, hukukun üstünlüğü tartışmalarını, yaklaşan üç seçimin ve cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin belirsizliklerini; Suriye’de verilen terörle mücadelenin ekonomik ve siyasi sonuçlarını, her geçen gün artan İran-ABD+İsrail geriliminin bize yansımalarını; Kıbrıs ve Ege denizinde yaşananların etkilerini tartışmayacağım. Konuları en az benim kadar biliyorsunuz.
Ben ekonominin içinde bulunduğu duruma bakacağım. Bunu yaparken, T.C. Merkez Bankası’nın araştırma biriminde çalışmış, şu anda da Türkiye ekonomisini çok yakından takip eden değerli bir ekonomist arkadaşımın hazırladığı “makro kırılganlık endeksini” kullanacağım.
Endeks; cari açık, bütçe açığı, enflasyon, işsizlik ve büyüme oranlarını ele alarak hazırlanıyor. Değişkenlerin büyüklüğü üzerinden basit bir hesap yapıyor. Değişkenler büyüdükçe ekonomideki kırılganlıklar artıyor.
Aşağıdaki grafikten de görüldüğü gibi, 2006-2018 yılları arasındaki dönemde iki defa zirve yapıyor. Birincisi on yıl önce 2008 yılında. Yani küresel kriz öncesinde. İkincisi de 2018’de. Anlaşıldığı gibi bu yılın değişkenleri tahmin (büyüme %4,1; enflasyon %9,8; işsizlik %10,5; cari açık/GSYH %5,1; bütçe açığı / GSYH %2,3). Değişkenleri tartışabilirsiniz. Örneğin büyümeyi artırabilirsiniz. Ancak büyüme artıkça, cari açık ve/veya bütçe açığı da artacağı için endeks değeri büyüyor.
Şimdi gelin şimdi biraz empati yapın. Çok tanımadığınız bir ülkeye milyarlarca dolar yatırmışsınız. Kamuda veya özel sektörde olsun borç alanlar, kredi alırken “ülke derecelendirme işi bizi ilgilendirmez” dememişler. Aksine size gelip bilgilendirme sunumları yapmışlar. Ülkelerini, ekonomilerini tanıtmaya çalışmışlar. Siz de buna göre hesap yapıp, borç para vermişsiniz. Verirken Moody’s ve diğerlerinin notuna göre işlem yaparım uyarısına da yapmışsınız. 

Dolayısıyla değişen her ülke kredi derecelendirme notunun, sıcak para yatırımcılarının kararlarına olumlu veya olumsuz bir etkisi olacağı kesin. Notun yanlışlarını, sizin doğrularınızı gidip yatırımcılara anlatmanın, onları ikna etmenin yararı var. İşi oluruna bırakmamak lazım.

6 yorum:

  1. Sondan ikinci paragrafın son cümlesini anlayamadım. Borç veren, alan ülkenin kredi notu düştüğünde mevcut koşulları değiştirebilir mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Orhan,
      Orada kastedilen kredi şartlarının değişimi değil. İkinci piyasa işlemleridir. Özellikle sıcak para yatırımcıları ellerinde tuttukları tahvilleri vadesinden önce bankalararası piyasalarda küçük bir zararla ellerinden çıkarabilmektedir.Bu durumda hem kur hem de faiz oynaklığı artmakta ve ekonomi etkilenmektedir.
      Bilgi ve taktirlerine.

      Sil
  2. Değerli Hocam iki sorum olucak. Birincisi son grafikteki büyüme ters çevrilmiş ne demek? İkinci sorum hazinenin sitesinde hazine garantili dış borçlar toplamı var fakat yurt içinde çeşitli projelere verdiği garantiler yok örneğin köprülerden hiç kimse geçmezse ne kararlık yükümlülüğü var yazmıyor. Hazinenin toplam olarak en kötü şartlar altında yükümlülük tutarı tahminen ne kadardır hocam toplamda. Saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlki için cevabım, büyüme ile diğer verilerin ilişkisinin ters yönde olduğudur. İkinci soruya cevabım ise, bahsettiğin veriler hiç bir yerde yok. TAhmin yapabilmek için de koşulları, yükümlülükleri ve uzun vadeli kur, fiyat ve faiz varsayımlarını bilmek gerekir. O da kimde var merak ediyorum

      Sil
  3. Hocam bu not düşüşü ardından bankalarımızın da bir çoğunun notu düşürüldü. Bu konuda ki görüşünüz nedir ve bu durumda bankaların yurtdışından para bulmaları sendikasyon faiz oranlarında artış olur mu?

    YanıtlaSil
  4. Hocam, IFRS 9 uygulaması ile banka bilançolarında Beklenen Kredi Zararı hesaplanmaya başlayacak. Buna benzer biçimde, garantörlük içeren projelerin hazineye maliyetinin de bir yerlerde izlenmesi lazım bana göre.
    Maliyeti bir önceki yılın ya da yıllar ortalamasının gerçekleşmeleri mevcut beklentiler ile güncellenerek Kırılganlık endeksinde yer alan bütçe açığı/GSYH parametresine eklenirse daha sağlıklı bir sonuç elde edilebilir diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil