21 Mart 2018

Finansal sektör için ekonomik verilerde kalitenin önemi arttı

Klasik bir deyimdir; “Her kriz yeni bir başlangıçtır.”
Böylesi bir giriş yapmamın nedeni, 2008 Küresel Krizinden sonraki dönemde finansal sektördeki sorunların çözümü için gündeme gelen yeni kurallar ve uygulamalar. Hatırlayacaksınız, Kriz ABD’de “sub prime” (standart altı) riskli kesimlere dağıtılan uzun vadeli konut kredileri (mortgage) yüzünden çıkmıştı. Kredi tahsilatlarında sorunlar oluşmasına rağmen, zararlar finansal tablolara zamanında aktartılmadı. Bankalar rekabet ve diğer nedenlerle zararlarını gizlerken düzenleyici/denetleyici otoriteler de gelişmeleri görmemezlikten geldiler.
Kriz sonrasında G20 liderleri, 2014 yılında Uluslararası Mali Raporlama Standardı (IFRS) 9 uygulamasını gündeme getirdiler. Sonunda 1 Ocak 2018 tarihinden itibaren Türkiye’de de banka bilançolarına yeni kalemler eklendi.
Özetlemek gerekirse, kredi risk ölçümlerine farklı bir yaklaşım getirildi. Yanı sıra “Beklenen Kredi Zararı” (BKZ) diye bir tanım sisteme girdi.
Benim TCMB’nin Mayıs 2017 tarihli Finansal İstikrar Raporunda yer alan Kutudan anladığım kadarıyla; BKZ’nin önceki uygulamadan en büyük farkı, “krediye ilişkin gelecekteki nakit akış tahminlerini etkileyebilecek mevcut ve geçmiş tüm verilerden yararlanılması” yaklaşımının benimsenmesi. Aynı yerde Beklenen Kredi Zararı için, “finansal aracın beklenen ömrü boyunca kredi zararlarının olasılıklarına göre ağırlıklandırılmış bir tahmini, diğer bir deyimle tüm nakit açıklarının bugünkü değeridir. Nakit açıkları “sözleşmeye göre işletmeye yapılması gereken nakit akışları ile işletmenin almayı beklediği nakit akışları arasındaki fark” olarak tanımlanmaktadır.” açıklamasına yer verilmiş.
Yine öncekinden farklı olarak bankalar artık beklenen zarar olasılığını gelecek 12 aylık ve kredinin vadesi süresi için hesaplayacaklar. Hesaplama bankaların kendi modelleriyle yapılacak. Ve bilançolarında yayınlayacaklar. Doğal olarak düzenleyici otoriteler de bankaların modellerini denetleyecek.
Buraya kadar her şey güzel. Daha şeffaf bir finansal sektör demek önce karar alıcılar sonra yatırımcılar ve ilgilenirlerse yurttaşlar için iyi bir gelişme. Yeter ki, her seviyedeki karar alıcıda niyet olsun ve zamanında karar alabilme yeteneği ve teknik birikimi bulunsun.
Ancak artık sadece bunlar yeterli olmuyor. Bir de doğru nakit akım tahminleri yapabilmek lazım. Bu da iki ana faktöre bağlı: Doğru modelleme ve kaliteli veri.
Türkiye’de modelleme konusunda çok sıkıntı çıkacağını sanmıyorum. Finansal sektörün bu konuda geniş teknik birikimi var. Ancak kaliteli veri konusu, önemli bir sorun. Hem makro hem de mikro düzeyde.
Mikro, şirket düzeyinde bilançoların sağlıklı olup olmadığı tartışılabilir. Resmi rakamlara göre, milli gelirin yüzde 30-35’i oranında kayıtdışılığın olduğu bir ekonomide, şirket bilançolarının ne kadar doğruyu yansıttığı sorgulanabilir. Dahası özellikle, KOBİ düzeyinde, tutulan muhasebe standartlarının da önemli eksiklikler içerdiği biliniyor.
Hadi mikro sorunları bir yere kadar çözdük diyelim. Makro verileri ne yapacağız?
Orta vadeli nakit akımı tahminlerini sağlıklı yapabilmek için şirketlerin içinde bulundukları sektörlerin durumu, gelişme yönü gibi bilgilere ihtiyaç var.
Dahası, ekonomik büyüme, fiyatlar (enflasyon), kurlar, faizler gibi makro değişkenler hakkında sağlıklı tahminler yapmak büyük bir zorunluluk. Her banka kendi iç değişkenlerini kullanacak. Bankalar kendi büyüme, kur, enflasyon, faiz tahminini kullanınca, BKZ tahminleri de ona göre değişecek.
Kısacası artık gerek mikro gerek makro ekonomik veri kalitesi, sektör ve makro ekonomi bilgisi eskisinden daha önemli hale geldi. Eğer sektör bilgisi ve makro tahminler doğru olmazsa yapılan risk hesapları da yanlış olabilir.
Her yanlışın bir maliyeti vardır.

1 yorum: