17 Aralık 2015

Gerçek yapısal reformlar 2: Sıcak paranın akıllı yönetimi

Sonunda FED faiz yükseltti. Geçmişte bu tür konularla ilgilenmeyi pek sevmeyen eşim bile  “Eee, şimdi ne olacak?” diye sormaya başladı. Soru soranların çoğunun dolarla işi olsa meraklarının nedenini anlayacağım. Ama haklılar. Sosyal medya dâhil her yerde, sabah akşam FED ve Yellen muhabbeti yapılıyor. Ancak neredeyse tamamı dolarize olmuş bir ekonomide bunlar normal şeyler.

Dolarizasyon deyince. Hiç son günlerde TC Merkez Bankası’nın analitik bilançosuna baktınız mı? Ekim sonu itibariyle dış varlıklarının toplamı 348 milyar lirayı geçmiş. Toplam varlıkların çok büyük bir kısmı döviz.

Bunun anlamı şu: TCMB, dışarıdan döviz gelmeyince içeride para basamıyor. Dolayısıyla faiz kararı almak için kulaklarını Ms. Yellen hanıma çevirmiş bekliyor.
Doğru yapıyor. En basit nedeni, önümüzdeki bir yıl içinde; kamu 5 milyar dolar; bankalar 109 milyar dolar; şirketler ise 57 milyar dolar olmak üzere toplam 171 milyar dolar dış borç ödemesi yapacak olması.


Diğer bir nedeni ise, 2009 yılında ilgili Bakanlar Kurulu Kararında değişiklik yapılarak, döviz geliri olmayan şirketlerin döviz borçlanmasının önünün açılması ve 2002 yılında 6,5 milyar dolar olan döviz açıklarının Eylül 2015’te 175 milyar dolara çıkması.

Kısacası, ekonominin selameti açısından, egemenlik simgesi olan paramız TL üzerinden para politikası yürütmek artık neredeyse imkansız.

Eminim, bu yaklaşım bazılarınıza çok iddialı gelecek. Ama kararınızı vermeden önce, bir alıntı yapmama izin verin.

Son yıllarda kambiyo kontrolleri üzerine yaptığı çalışmalarıyla tanınan London Business School’dan Prof. Héléne Rey’e göre; aynı anda sermaye hareketlerinde tam serbestlik, sabit döviz kuru ve bağımsız para politikası olamaz. Eğer sermaye hareketlerinde tam serbestlik var ise serbest dalgalı kur sisteminin uygulanması gerekiyor. Bizdeki durum, teorik olarak buna yakın.

Ancak, Prof. Rey dünyada sermaye akımları istikrarlı ve sürdürülebilir olmadığına dikkat çekiyor. Özellikle FED kararından sonra, fon arzı konusunda daha fazla sıkıntı çekilecek. ABD politikaları, küresel finans şirketlerinin risk iştahları, finansal akımları eskisine oranla daha fazla etkileyecek.

Bu şartlar, tamamen serbest bir kambiyo rejimi ortamında bağımsız para politikası uygulanmasını zorlaştırıyor.  Merkez bankaları enflasyonla mücadele yerine kurda istikrarı hedeflemek durumunda kalıyorlar. Daha fazla döviz çekebilmek için faiz yükseltmeleri gerekiyor. Yüksek faiz ortamında yatırım, büyüme, işsizlik öncelik sırasını kaybediyor.

Yalnız bu konuda Merkez bankalarını eleştirmek yanlış. Çünkü yukarıdaki şirket borçlanması örneğinde olduğu gibi, kur politikası ve sermaye hareketleri hakkındaki kararları hükümet veriyor.

Artık dışarıdan eskisi kadar döviz gelmeyeceği kesinleşti. Örneğin 2015 yılında sıcak paracılar, yükselen piyasalardan 500 milyar dolar çektiler. Bu önümüzdeki dönemde de devam edecek.

Sakın yanlış anlaşılmasın hiç gelmeyecek demiyorum. Gelen daha pahalı olacak. Bu maliyetlere, fiyatlara, enflasyona, faizlere, kredilere, harcamalara, tüketime, büyümeye ve en önemlisi istihdama olumsuz etki yapacak.

Bu bağlamda, akılcı politikalar üretip, sıcak paranın iyi yönetilmesi gerekiyor. Önce ekonominin dövize bağımlılığını azaltacak önlemler üzerinde durulmalı. Yeni bir büyüme modeli uygulanmalı. Sonra, dünyanın hiçbir yerinde bu kadar serbest olmayan döviz işlemleri, akıllıca seçilmiş bazı alanlarda zorlaştırılmalı. Makro ihtiyarı önlemler ile bunlar desteklenmeli.

Ardından TCMB’den, bağımsız para politikası uygulaması istenmeli. Çünkü o zaman Bankanın aldığı faiz kararları, ekonomik ajanların fiyatlama davranışlarını daha fazla etkilemeye başlayacak. Fiyat istikrarını sağlama yolunda önemli aşama kaydedilmiş olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder