9 Ekim 2015

Şirketlerin aldığı döviz borçları yatırıma kullanılmamış

Başta IMF olmak üzere, birçok uluslararası kuruluşun yıllık raporlarında, yükselen piyasa ekonomilerindeki reel sektör şirketlerinin kullandığı dolar kredilerinin tehlikelerinden bahsediliyor.  

Artış çok hızlı. ABD dışındaki ülkelerde, reel sektöre dağıtılan dolar kredilerinin toplamı, 2010 yılının başında 6 trilyon dolar iken, Eylül 2014 itibariyle 9,2 trilyon dolara çıkmış. Dört buçuk yılda yüzde 50’yı geçen artış. Bu paranın kaynağı belli: FED’in parasal genişleme politikası.

Dünyada yaşanan bu değişime bizde her zamanki gibi balıklama dalmışız. Hükümet, 2009 yılında Kambiyo rejiminde radikal bir değişikliğe gitmiş. Yerel bankaların döviz kazancı olmayan şirketlere dövizle borç vermelerinin önünü açmış. Bir anlamda tabut hazırlanmış.


Aşağıdaki Grafik 1’den de görüldüğü gibi, şirketlerin yurt içindeki bankalardan sağladıkları döviz kredilerindeki artış yüzde yüze yaklaşmış. 2009 yılında 29 milyar dolar kadar olan döviz kredileri, 2010 yılında 57 milyar doları geçmiş. (Bu rakam Temmuz 2015 itibariyle 138 milyar dolara ulaştı).

Grafik 1:

Bu veriler gündeme gelince bazı piyasa yorumcuları hemen, “Özel sektör dış borç alırken akılcı davranır. Boş yere borç almaz” demeye getiriyorlar. Ancak çalışmalar ve rakamlar bu yaklaşımı pek desteklemiyor.

Önce dünyadaki durumu özetlemeye çalışayım. Raporlardan anlaşıldığı kadarıyla, yükselen piyasa ekonomilerindeki şirketlerin büyük bir bölümü, aldıkları dolar borçlarını yatırıma/ üretime kullanmamışlar. Dışarıdan, off-shorlardaki şubeleri/şirketleri üzerinden yaptıkları borçlanmaların dövizlerini ulusal bankalara getirip swap vb. türev ürünlere yatırarak yüksek gelirler elde etmişler.

Biz yine, dönüp Türkiye’ye bakalım.

Aşağıdaki Grafik 2’de, 2008 sonundan Haziran 2015 tarihine kadar, üçer aylık dönemler itibariyle, reel sektör yatırımlarının büyümeye katkıları görünüyor.
Önceleri negatif olan katkı, 2009 sonundan sonra pozitif değerlere ulaşmış. Ancak nedense 2011 yılından itibaren işin rengi değişmiş. Yatırımların büyümeye katkısı önce azalmaya başlamış, sonra negatife dönmüş ve öyle gidiyor. Buna karşılık, şirketler içeriden ve dışarıdan aldıkları döviz borçlarını azaltmamışlar.

Grafik 2:

Peki, alınan paralara nereye harcanmış? Yatırıma mı, tüketime/ithalata mı?
İçeride yapılan yatırımların bir kısmı makine ve ekipman bir kısmı da inşaat yatırımlarından oluştuğunu hatırlatarak bu soruya cevap vereyim. Büyümeye katkının bir bölümü yüksek inşaat yatırımlarından. Demek ki, biraz inşaata ama daha çok ithalata gitmiş. Yatırım ve üretim yok. Dolayısıyla, biraz büyüme olmuş ama istihdam da yaratılamamış.

Dünyada ve Türkiye’de asıl cevap aranan soru ise şu: Büyüme yavaşlarsa, dolar kuru hızla artarsa bu döviz borçları nasıl geri ödenecek? Geri ödemlerde sorunlar çıkarsa finansal sektör nasıl etkilenecek? Dahası finansal istikrar bozulacak mı? Eğer bozulursa sıfıra yakın faizle para veren merkez bankaları sistemi kurtarma için ne yapacaklar?

Ben yine çok soru sormaya başladım. Ama şimdilik elimden gelen bu. Ekonomiler istenen hızda büyümüyor. Düşük faiz döneminin sonu yaklaşıyor. Biz sadece seyrediyoruz, soru sorabiliyoruz.


Sorumlu mevkilerdeki karar alıcılar da hayal tacirliği yapmaya devam ediyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder