8 Mayıs 2015

Sıcak parayı gelişen ekonomilere iten ve çeken etkenler

IIF (Uluslararası Finans Enstitüsü) gelişen ekonomilere akan sermaye akımlarını takip eden, Washington merkezli bir kuruluş. Son çalışmasında bu akımları gelişmekte olan ekonomilere iten ve çeken etkenler üzerine bir çalışma yapmış. Özetlemeye çalışacağım.

Konu aslında güncel ve üzerinde çok dikkatle durulması gereken bir konu. Bilinen ve tekrarlanan bir nedenle: FED ’in faiz kararı. Diğer bir deyimle, dünyada likiditenin azalacağı beklentisinin gittikçe güçlenmesi.

IIF çalışması, bir anlamda, bugüne kadar sıcak paraya bağımlı yaşamaya alışmış ülkelerin neler yapması gerektiğini özetliyor.

Bu bağlamda faktörleri önce dönemsel ve yapısal olarak ayırmışlar.


Birinci Grafikten de görüldüğü gibi; yapısal iten faktörlerin başında kurumsal yatırımcıların sayısının artması geliyor. New York, Londra, Tokyo’da yerleşik dev uluslararası finans şirketlerinin trilyonlarca doları yönettiklerini biliyoruz. Ancak iten etkenler bizi doğrudan ilgilendirmiyor. Çünkü onları yönetmemiz mümkün değil.
Ancak yapısal olarak çeken faktör farklı. Orada bizim sözümüz geçer. Bunlar arasında ülkedeki; merkez bankası, hazine, sermaye piyasasını düzenleyen denetleyen kurumlar, bankalar, bankacılık denetleme otoriteleri gibi kurumların yapısı en önemli etkenlerden.

Daha önemlisi, kambiyo rejiminin serbestliği. Döviz bir ülkeye ne kadar kolay giriyor ve oradan ne kadar sorun yaşamadan çıkabiliyor? Cevap, sıcak para yatırımcıları için hayati değerde. Gümrüklerden valizle para geçirmenin serbest bırakıldığı bir ülkede yaşadığımıza göre bu alanda kevgire dönmüş bir serbestlik var demek yanlış olmaz. Yani “gel gelciyiz”. Dövize, “Ne olursan ol yine gel” diyoruz.
Bu tavrımızız değiştirmediğimiz sürece, sıcak para Türkiye ekonomisine devamlı dert olacaktır.


Konuyu çok uzatmadan, etkenlere, bir de enstrümanlar açısından bakalım.
Aşağıdaki ikinci grafikte, iten ve çeken faktörlerin enstrümanlar bazında, pozitif ve negatif etkisi görülüyor. Yeşiller, etkenlerle enstrümanlar arasındaki en üst pozitif ilişkiyi, kırmızı ise en negatif ilişkiyi gösteriyor. Örneğin, hisse senedi ve tahvil yatırımları küresel risk algılamasından negatif etkileniyorlar. Küresel risk algılaması artınca, sıcak para yatırımcıları, gelişen piyasalarda hisse senedi ve tahvil yatırımı yapmaktan kaçınıyorlar.

Biz yine, bizim tarafa yani çeken etkenlere daha yakından bakalım. Görüldüğü gibi, ekonomideki büyüme, varlık getirilerindeki artış eğilimi tüm yatırım çeşitlerinde neredeyse olumlu etki yaratıyor. Sadece ülke riski göstergeleri sınırlı bir negatif etki yaratıyorlar.

Doğrudan yabancı sermaye yatırımları dönemsel değişimlerden en az etkilenen yatırım türü. Bunun için büyüklüğü ve artış eğilimi her zaman olumlu değerlendirilen bir kaynak.



Bu bağlamada, yaklaşan döviz bolluğunun azalma döneminde önce yapısal önlemlerden başlayarak gerekli hazırlıkları yapmak gerekiyor.  İlk başta kurumların yıpranan, eskiyen yanlarını düzeltmekten başlayarak kambiyo rejiminin daha etkin yönetimini daha önemlisi hükümetin günlük ekonomiye müdahalesinin sınırlandırılmasının yol ve yöntemlerini belirlemeliyiz.


Bitirmeden bir konuya açıklık getirmekte yarar görüyorum. Kapitalist bir ekonomide yaşadığımız iddia ediyorsak, piyasaları düzenleyen ve denetleyen hükümet ile her işe müdahale eden hükümet arasındaki farkı öğrenmemiz lazım.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder