21 Nisan 2017

Kuru fasulye ithal edilirken tarımsal destekleme politikası

Geçen gün HaberTürk gazetesindeki haberi görünce, çoğunuz gibi benim de moralim bozuldu. Habere göre, son aylarda, soğan İran’dan, sarımsak Çin’den, nohut Meksika’dan, elma Şili’den, kırmızı et Brezilya’dan, kuru fasulye Kırgızistan’dan, havuç Avustralya’dan ithal ediliyormuş.
Önce inanamadım. Sonra ithal tutarlarına baktım. İçim biraz rahatladı. Bazı tutarlar birkaç yüz bin dolar kadar.  
Rahatsız olmamın nedeni; kabaca ele alınırsa, insanoğlunun tarihi karnını doyurmak için verdiği mücadeledir. Dolayısıyla, gıda güvenliği ve tarım her ülke için en öncelikli politikadır.
Türkiye de yıllardır tarımsal destekleme politikası uygulanır.


Bu bağlamda, 2006 yılında çıkarılan Tarım Kanunu desteleme türlerini; Doğrudan gelir desteği, Fark ödemesi, Telafi edici ödemeler, Hayvancılık destekleri, Tarım sigortası ödemeleri, Kırsal kalkınma destekleri, Çevre amaçlı tarım arazilerini koruma programı destekleri, diğer destekleme ödemeleri olarak belirlemiş.


Hatta Kanun, önemli bir kural içeriyor. Hükümetlere bütçeden ödenen desteklemelerin toplam tutarının her yıl için milli gelirin yüzde 1’inden az olmaması emrini veriyor. Eğer milli geliri 2,5 trilyon lira olarak tahmin edersek, bu yıl bütçeden en az 25 milyar lira kadar tarımsal destekleme ödemesi yapılması lazım. (Ama bütçe eski milli gelir serisine göre hazırlandığı için, diğer birçok rakam gibi bu da tutmuyor.)
Öte yanan destekleme sadece bize özgün bir uygulama değil. En fazla destekleme çeşidi ve ödemesi, başta Avrupa Birliği ve ABD olmak üzere gelişmiş ekonomilerde görülüyor. Bu alandaki en toplu veriler OECD tarafından derleniyor. Kurum, dünyadaki tarımsal destekleme politikalarını ve yapılan ödemeleri takip ediyor.
OECD’nin konuya bakışı biraz değişik. Bir yandan toplam destek miktarını belirlerken, diğer yandan desteklerin tarım üretimine etkisini, verimliliğe katkısını anlamaya çaba gösteriyorlar. Dahası, tarımsal desteklerin tüketiciye ve vergi mükellefine olan yükünü de hesaplıyorlar. Böylelikle, destek çeşitlerinin enflasyona ve bütçe açığına etkisi gösteriliyor. Bizdeki oranlar neredeyse eşit.
Öte yandan, aşağıdaki Grafikte, 1986 – 2015 arası dönemde, OECD’nin hesapladığı Üretici Destek Tahmini oranı görülüyor. Veri; çiftçilere verilen toplam destek miktarının toplam üretim değerine oranını gösteriyor. Diğer bir deyimle; prim ödemeleri, gübre-mazot, tohumluk gibi girdi desteklemeleri, Hazine tarafından karşılana görev zararları, DSİ tarafından yapılan sulama yatırımları, alan bazlı ve hayvan başına yapılan destekleme ödemeleri, doğal afet ödemeleri, sigorta primleri ve pazar fiyat desteği gibi tüm ödemeler toplanıyor, ülkedeki toplam tarım üretimi miktarına bölünüyor.
Grafik: OECD Destek Tahmini (%)

Kaynak: OECD
Resim net. Kriz öncesi yıllarda bol kepçe dağıtılan destekler, 1994 ve 2001’de olduğu gibi, Kriz dönemlerinde düşüyor. Ama rakamlar 2009 sonrasında üretici destek tahmini oranı devamlı azalma eğiliminde olduğunu gösteriyor. 2003-2006 arasında yüzde 30’larda olan oran, evvelki yıl yüzde 20’ye düşmüş. Özetle, tarıma verilen desteklerin üretime katkısı azalıyor.
Buna rağmen, tarımsal destekleme için milyarlarca lira kaynak ayrıldığını binlerce personel çalıştığını söylemek yanlış olmaz. Böylesi bir durumda, üretimin yetmemesi, dışardan gıda maddesi ithal edilmesi izaha muhtaç bir gelişme.
Demek ki, başta destekleme olmak üzere, bir şeyler eksik yapılıyor. Uzmanların aktardığına göre; kente göçler ve arazilerin bölünmesi, artan girdi maliyetleri ve karşılıksız/bonkör sosyal yardım ödemeleri çiftçiyi, özellikle gençleri, topraktan ve üretimden uzaklaştırıyor. Sorun sık tekrarlanan seçimlerden kaynaklanan aşırı popülizm gibi görünüyor.

Bilenler uyarıyor: Hemen gerekli önlemler alınmazsa, önümüzdeki yıllarda daha fazla ithalat yapmak zorunda kalabiliriz.

2 yorum:

  1. Hakan bey;yazınızın sonunda bağladığınız gibi işçilik gerektiren sebzecilik ,meyvecilik gibi zirai faaliyetler emek yoğun işler.Fakat bu emekçiler artık çalışmak istemiyorlar talep edilen ücretler şehirdeki mavi yakalı ücretini aşmış vaziyette ve emekverimi normalin %50 si.Dolayısı ile ben üreteyim işçi taviz vermediği kalifiye eleman ücretini alsın,nakliyeci tavizsiz istediğini alsın bana kiloda kiraz için yazıyorum 1 TL kalsın,emekçi kiloda bir lira alsın ,aracı ve market görünüşe göre kiloda 4 lira kazansın.Yok böyle bir ekonomik faaliyet.Geçen yaz 9 ton kirazı kuşlara sadaka niyetine ağaçta bıraktım.

    YanıtlaSil
  2. Bir baska bakis acisiyla 2001 krizine yaklasik bir kriz icerisindeyiz. Ama adi konmadigi icin, medya manset atamadigi icin pek farkinda degiliz

    YanıtlaSil