5 Eylül 2016

Reel sektör dış borca çalışıyor

Küresel Kriz daha bitmedi. Ülkeler büyümek için kırk çeşit politika deniyor, başaramıyorlar. Kısa vadeli çözüm olarak ucuz kredi dağıtmayı maharet sayanlar çoğunlukta. Bu bağlamda borçluluk aldı başını gidiyor.

Bizde de, son yayımlanan veriler, reel sektörün döviz yükümlülüklerinin (borçlarının) hızla arttığına işaret ediyor.

TC Merkez Bankası, reel sektörün döviz dengesine yönelik bu yılın Haziran ayı rakamlarını yayımladı. Banka dışı özel sektörün döviz varlıklarındaki artış son Küresel Krizden sonra çok fazla değil. Bu yılın ilk yarısı itibariyle 109 milyar doları geçmiş. Bunun 70 milyar doları döviz mevduatı. Paranın büyük bölümü de yurt için bankalarda tutuluyor. Reel sektörün yurt dışında tuttuğu para 18 milyar dolardan az.
Farklı uluslararası kuruluşların rakamlarına göre, Türkiye kökenli gerçek ve tüzel kişilerin dışarıda tuttukları para bunun oldukça üstünde. Demek ki gerçek kişiler tüzel kişilerden (şirketlerden) daha büyük tutardaki bir meblağı dışarı götürmüşler. (Acaba neden?)

Yükümlülüklere gelince.

2002 yılında, Türkiye’nin en derin krizinden hemen sonra 32 milyar dolardan az olan dövizli borçlar, bu yılın ilk yarısında 309 milyar dolar olmuş.

Ancak artışın en büyük nedeni yurt içindeki bankalardan alınan krediler. 2002 yılında toplam yükümlülüklerin büyük çoğunluğu yurt dışından sağlanan kredilerdendi. Bu yıl tam tersi bir durum söz konusu.

Son Küresel Krizden sonra yapılan bir değişiklikle, döviz geliri olmayan şirketlere yurt içindeki bankalardan dövizle borçlanma olanağı verildi. Şirketler de, kur riskini pek dikkate almadan, çok ucuz olan döviz kredilerine hücum ettiler. Döviz yükümlülükleri tepe noktaya ulaştı.

Varlıklar ile yükümlülükler arasındaki farkı ifade eden net döviz pozisyonu, dışa açık, sermaye hareketleri aşırı serbest ekonomiler için önemli göstergedir. Pozisyon fazla veriyor yani şirketlerin varlıkları fazla ise sorun yok.

Ama bizde olduğu gibi tersi bir durum söz konusu ise, yükümlülükler fazla yani döviz açığı varsa ekonomide işler zor.

Aşağıdaki tablodan da görüldüğü gibi, reel şirketlerin döviz açığı, 2002 yılında sadece 6,5 milyar dolarmış. Bu da mili gelirin sadece yüzde 2,8’ine karşılık geliyormuş. 2009 Krizi ve yukarıda anılan değişiklik sonucunda bu oran yüzde 10’lara ulaşmış.

Ancak artış öylesine hızlı ki, şirketler şu anda 200 milyar dolar açıkla iş yapıyorlar. Bu rakam tahmini milli gelirin yüzde 27’sinden fazla. Diğer bir deyişle, 15 yılda dokuz kat artış.

İşte bu nedenle TC Merkez Bankası enflasyondan çok kurdaki değişimden çekiniyor. Haklı mı? İki nedenle haklı. İlki şirketler, kurda yukarı doğru bir hareketlenme başlayınca hemen heyecanlanıyorlar. Çünkü borçları artıyor, bilançoları bozuluyor. Bankalara olan döviz borçlarını ödemekte zorlanıyorlar. Finansal istikrar etkileniyor.
İkincisi, kur yukarı gidince; hem ithalat pahalılaştığı hem de şirketler dövizli borçlarını geri ödemek için ürünlerine zam yaptıklarından enflasyon artıyor.

Nereden baksanız rahatsız edici bir durum. Dolayısıyla, reel sektörü bu sarmaldan kurtarmak, dışarıdan gelecek şoklara karşı dayanıklılığını artırmak için yapılması gerekenlere öncelik vermek lazım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder