5 Mayıs 2016

Vergi alma teşvik ver

Hiç unutmam.

Krizden hemen önce, Ocak 2001 tarihinde Hazine Müsteşar Yardımcılığına atanmıştım. Bilindiği gibi müsteşar yardımcılarının bir görevi de kendilerine bağlı genel müdürlüklerin yönetiminde müsteşara yardımcı olmaktır. İlk atandığımda, o yıllarda Hazine çatısı altında olan, Teşvik Uygulama ile Yabancı Sermaye Genel Müdürlükleri de bana bağlanmıştı.

Oldukça heyecanlıydım. Daha önceki kamu görevlerim sırasında kamu finansmanı, KİT, kambiyo, bankacılık gibi konularla uğraşmıştım. İlk defa reel sektöre ilişkin bir alanda çalışacaktım.

Hemen ilgili birimlerden brifingler almaya başladım. Uzman arkadaşlarımla işin detaylarını tartışıyordum. Daha doğrusu işi öğrenmeye çalışıyordum. Konularında Türkiye’nin en yetişmiş insanlarından çok şey öğrenmeye başlamıştım.

Ne yazık ki, yaklaşık bir ay sonra Şubat 2001 Krizi patlak verdi. Hazine’de bakan ve müsteşar değişti. Yeni yönetim, eskiden genel müdürlüklerini yaptığım KİT ve Kamu Finansmanı işlerine geri dönmemi istedi. Reel sektörle ilgilenme hayalim sona erdi.
Bu kadar uzun giriş yapmaktan amacım size özgeçmişimi anlatmak değil.

Teşvikler konusunu öğrenirken bir şey dikkatimi çekmişti. Devlet, vergi ve SSK, BAĞ-KUR prim borcu olanların peşine düşmüyor aksine olanlara teşvik veriyordu.

Daha önce ve Kriz sonrasında, devletin iç borçlanmasıyla uğraşan birisi olarak aşırı tepkiler vermiştim. Düşünsenize, bir işletme var. Bir nedenle vergi ödemiyor, çalışanların veya ortakların sosyal güvenlik primleri ödenmiyor. Bütçe bu nedenle açık veriyor. Açığı finanse etmek için Hazine borç alıyor. Devlet sağlık harcaması yapıyor, emekli maaşı ödüyor.

O günlerde Hazine kimlere borçlu, kimlerden borç alıyoruz diye basit bir araştırma yaptırmıştım. Her kesimden tasarrufu olana, bankalar aracılığıyla kamu kâğıdı satılıyordu. Bu arada bazı kamu bankalarının yetkililerinden çok ama çok çarpıcı bir bilgi almıştım. Devlete vergi ve prim yükümlülüklerini ödemeyenler hem bu parayla hem de devletten aldıkları nakit teşviklerle, Hazine tahvili satın alıyorlardı. Hem de yüzde 60-70’li faizlerle.

Yani devlet kendisine karşı görevini yerine getirmeyene ceza vereceği yerde ödül veriyor, daha da zenginleşmesine yardımcı oluyordu.

Bunun yanlış olduğunu, devlete vergi ve prim borcu olana teşvik verilmemesi gerektiğini, 2001 Krizi sonrasında her fırsatta ısrarla söylemeye başladım. Ama ülkenin en derin ekonomik krizinin yaşandığı dönem olması nedeniyle bu fikrim, özellikle siyasetçiler tarafında pek kabul görmedi.

Aradan yıllar geçtikten sonra AKP iktidarı bu uygulamayı yürürlüğe koydu. Beni çok mutlu eden bu kararın alınmasında emeği geçen tanıdığım kişileri aradım, kutladım.
Ancak bu hafta gazetelerde yer alan haberler moralimi bozdu. Eğer doğruysa, Maliye Bakanlığında yapılan çalışmalarda eskiye dönüşe yönelik hazırlıklar varmış. Devlete vergi ve SGK borcu olanlara yeniden teşvik ve KOSGEB desteği verilecekmiş.

Geri dönüşün iki nedeni olabilir. Birincisi, reel sektörde borç kriz vardır. Şirketler kredi ödemekten vergi ve prim ödeyemiyorlardır. Dahası teşvik alamazlarsa sektörel iflaslar başlayacaktır. Eğer durum böyle ise devlet elinden geldiğince şirketlere yardımcı olmak istiyordur.

Ama kamuda kime sorsanız bunun tam tersini söylüyor.

O zaman diğer seçenek aklıma geliyor; seçime/referanduma gidiyoruz. Hazırlıklar başladı. KOBİ’lerin ve esnafın gönlünü almak hedefleniyor.

Veya son seçenek: ikisi birden.

2 yorum:

  1. Düşüncelerinizi zevkle takip ediyorum Hakan bey, kaleminize(klavyenize) sağlık. Ben de esnaflarla çok sohbet eden ederim. Siyasi bir olay esnafın nasıl işlerini yarı yarıya azaltıyor malesef her konuşmamda tanık oluyorum. Kobi özellikle 1-1.5 yıldır çok dertli. Ben "her ikisi birden" seçeneğinizin gerçekleşeceğini tahmin ediyorum.

    Saygı ve minnetle,

    YanıtlaSil
  2. Mehmet DEMİR9 Mayıs 2016 12:53

    Hakan bey,Yazılarınızın müdavimi oldum teşekkür ediyorum.
    Ekonomideki daralmaya rağmen Hazine hala fazla veriyor.
    Bu durumu eski Hazineci olarak nasıl açıklarsınız.
    Saygılarımla

    YanıtlaSil