7 Ocak 2016

Madencilere devlet desteği ve mali disiplin

TBMM’de bir torba kanun teklifi var. 
Teklifin 5. Maddesinde; “linyit” ve “taşkömürü” çıkaran ve özel hukuk tüzel kişilerinin ruhsat sahibi olarak işlettikleri yer altı maden işletmelerinde, daha önce 4857 sayılı İş Kanun ve 6552 sayılı Kanunla yapılan değişiklikler nedeniyle “oluşan maliyet artışlarının karşılanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlığın (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı) teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenir” hükmü yer alıyor.
Önce maliyetleri etkileyen önlemleri belirteyim. Devlet, çıkardığı bazı kanunlarla, yeraltı kömür işletmelerinin maliyetlerinin yükselmesine neden olmuş. Örneğin fazla çalışma ücreti, yıllık izinlerin arttırılması, çalışma süresinin 45 saatten 37,5 saate düşürülmesi, buralarda çalışanların ücretinin 2 asgari ücretten az olmaması gibi.
Yeraltı madenciliğinin en zor iş olduğu konusunda tüm dünya hem fikir. Hangi ülkeye giderseniz gidin, maden emekçilerine özel haklar verildiğini, ücretlerinin, sosyal/emeklilik haklarının oldukça bonkör olduğunu görürsünüz. Bunlara en basit örnek, erken emekliliktir. Nedeni de basittir. Madende toz yutmak, akciğer hastalıkları ile mücadele etmek en bilinen melanettir.
Bu bağlamda, madencilere verilen tüm parasal ve sosyal haklar alın terlerinin son damlasına kadar haklarıdır.
Aranızda, “O zaman yasa teklifinin yanlışı nerede?” diye soranlar olabilir.
Aslında sorun biraz teorik daha çok teknik.

Teorik tarafını kısa keseyim. Eğer kapitalist bir ekonomide yaşıyor ve piyasa kimin neyi, nasıl ve ne kadar üreteceğine karar veriyorlarsa, devlet şirketlerin kar/zarar etmesine karışmaz. Kar edenden vergisini alır. Zarar eden piyasadan çekilir, yerine işi daha iyi yapan başkaları gelir.
Ama olayın teknik yanı biraz farklıdır. Örneğimizde olduğu gibi, devletin aldığı kararlar sonucunda tüm ekonomi ve/veya bir sektör toptan etkileniyorsa o zaman düzenleyici, denetleyici devlet önlem almak zorundadır. Alınan kararların negatif etkisini hafifletmesi bir zorunluluktur.
İşte işin en zor yanı da buradadır. Zararın ne kadarı alınan kararlardan ne kadarı şirketlerin kötü yönetiminden kaynaklanıyor? Bunu kim, nasıl belirleyecek?  Zarar belirleme işlemi sırasında yapılacak ihtiyari tercihler nedeniyle bazı şirketler haksız para kazanabilirken bazılar da daha fazla zarar ederlerse ne olacak? 
Gelişmiş ekonomilerin çoğu, maliyet üzerinden destek vermek gibi garabetlerden kaçınmışlardır. Birçok ülkede, mür şirketleri satış fiyatları piyasada belirlenmektedir. Devlet vergi, bölgesel teşvik ve satış fiyatı üzerinden teşvik gibi yollarla, şirketlere eşit düzeyde sübvansiyon vermektedir. Böylelikle, maliyetini düşürebilen şirketler daha fazla kar elde ederek hem hissedarlarını hem de sektörü memnun edebilmektedir. Ekonomi kazanmaktadır.
TBMM’deki teklif yasalaşırsa bir de mali disiplin sorunu ortaya çıkacaktır.
Teklif sektöre ne kadar destek verileceğini belirleme yetkisini Bakanlar Kuruluna bırakarak, ucu açık bir harcama yetkisi tanıyor. Bu durumda Bakanlar Kurulu ne kadar isterse o kadar para dağıtabilecek demektir. Uygulamanın bütçeye yükü belli değildir.
Bana göre böylesi bir gelişme, örnekleri 2001 Krizi öncesinde, bütçe dışı fon uygulamalarında çok yaşanmıştır. Tehlikeli bir adımdır.
Bütçe açısından ikinci belirsizlik, böylesi uygulamaların başka sektörlere de yayılıp yayılmayacağı konusudur. Çevremizdeki bölgede yaşanan olayların ve terörün yıkıcı etkisini göz önüne alınca, bu teklifin yasallaşması ve Anayasa Mahkemesinden dönmemesi durumunda, turizmciler, seracılar, Aksaray/Laleli esnafı, terör bölgesi şirketleri ve diğerleri sıraya girecek, onlar da bütçeden yardım isteyeceklerdir.

Olası bir seçim ortamında bütçeye gelecek böylesi boyutu belirsiz yükler, varlığı ile çok övünülen mali disiplini yok edecektir.

1 yorum: