13 Temmuz 2014

Memur mu olsam girişimci mi?

On beş gün kadar önce ofise bir yardımcı eleman arıyordum. Sağ olsunlar arkadaşlarım tanıdıklarını gönderdiler. Kiminin şartları uymadı kimi ücreti az buldu gelmedi. Ama biri vardı ki onun tepkisi bana çok ilginç geldi. Bir bakanlıkta taşeron işçi olarak çalışıyordu. Önce işi istediği haberini aldım. Sonra eşinin uyarısıyla başvuruda bulunmaktan vazgeçtiğini öğrendim. Hanımefendi, “devlet kapısından ayrılma” demiş.
Bu yaklaşım benim hayatımı belirlemiştir diyebilirim. Mülkiye’yi (AÜ SBF) bitirdikten sonra, 22 yaşında Hazine’de işe başlayan birisiyim. 48 yaşıma kadar devlette çalıştım. Bugün ne biliyorsam çoğunu orada öğrendim. Lisans üstü eğitimimi yurtdışında devlet parasıyla yaptım. Halimden memnunum ve bir anlamda bugünkü durumumu devlete borçluyum.

Ama deneyimlerim “memur kafalılığın” bu ülkede bir dert olduğu gerçeğini bana öğretti. Önceleri bu tür bir yaklaşımı geçmişime, devlete haksızlık olarak sayıyordum. Bana verilen ve benim harcadığım bunca emeğe rağmen böylesi bir düşünceye sahip olmayı doğru bulmuyordum.
Ama Türkiye Komünist Partisi’(TKP) nin kurucularından olan ve “Onbeşler”le Karadeniz’de  öldürülen Ethem Nejat’ın hayatını okurken, 1910’lu yıllarda yoldaşı Mustafa Suphi’yle beraber memur zihniyetini eleştirdiğini görünce önce biraz şaşırdım. Sonra nedenlerini araştırınca, üretime ve milli iktisada verdikleri önemi gördüm biraz sevindim.
TKP ’liler o yıllarda, yaşadıkları dönemin özellikleri nedeniyle Türk girişimcilerinin önünün açılmasına önem vermişler. Biraz da liberal fikirlerden etkilendiklerinden olsa gerek, Türklerdeki “memur olma, devlete kapağı atma” anlayışını eleştirmişler.
Aradan bir asır geçmiş değişen bir şey yok.
Bugün de hala daha herkes devlet kapısına yığılıyor. İşi orada arıyor. Benim yaptığım gibi, ”Azıcık aşım, ağrısız başım” felsefesiyle çalışmaya razı. Neden acaba? Bunun nedenleri sosyologlar tarafından detaylıca araştırılmalı.
Çünkü çok hayati bir konu. Üniversite mezunlarının bile iş bulamadığı günler yaşıyoruz. Bunlara bir de diğer gençleri eklerseniz olayın vahameti biraz daha iyi anlaşılabilir. Eğer genç işsizliği bu hızla çoğalırsa sosyal gelişmeler yaşamamız kaçınılmaz olabilir.
Neden devlet kapısı?
Benim aklıma iki temel neden geliyor. Birincisi eğitim sistemimiz. Üretimi esas almıyor. Çocuklara hayatı öğretmiyor. Ezberci, tekrarcı bir yapısı var. Hayatta karşılarına çıkacak sorunların nasıl çözüleceğini okulda öğrenmiyorlar. Bir fanusun içinde soru çözerek geçen eğitim hayatları bitince sudan çıkmış balık gibi ortada kalıyorlar. Meslekleri yok.
Çoğu için okulda meslek edinmeleri mümkün değil. İktisat, maliye, işletme, uluslararası, kamu yönetimi, bankacılık gibi bölümlerden mezun olanların bir mesleği yok. Lise mezunları daha büyük bir sorun, “ne iş olsa yaparım abi” durumundalar.
İkinci neden, özel sektör eleman seçiminde biraz daha liyakate önem verirken, kamu işe çoğunlukla torpille adam alıyor. ODTÜ, Bilkent, Boğaziçi, Mülkiye iktisat mezunu ile taşra üniversitelerinden mezun olanlar aynı sınava girince çoğunlukla merkezdekiler kazanıyor. Bugün kamudaki önde giden ekonomiyle ilgili birimlerde çalışan uzmanlara bakın çoğu bu okullardan mezunlar. Hatta duyumlarım doğru ise bazı bakanlar bu durumdan rahatsız olmuşlar ve popülizm yapmaya başlamışlar. Yöneticilerden, işe giriş sınavlarında taşra üniversitesi mezunları lehine pozitif ayrımcılık yapmalarını istemişler.
Ama yüz yıl önce doğru değerlendirme yapan Ethem Nejat ve Mustafa Suphi haklı. Bize daha çok memur değil, daha fazla girişimci lazım. Devlet eğer gerçekten pozitif ayırımcılık yapmak istiyorsa, memur alımında değil girişimcilerin önünü açmakta yardımcı olmalı. İş kuran, projesi olan gençlerin elinden tutmalı. Devletten geçinmeyi değil; üretmeyi, devlete vergi vermeyi ilke edinenlere el uzatmalı. Bunu yaparken ayrımcılık yapmamalı. Üretmek isteyenin cinsiyeti, milliyeti, mezhebi, partisi değil projesi değerlendirmeye alınmalı.

Ama çok gecikmeden.

1 yorum:

  1. 9. Cumhurbaşkanımız S. Demirel'in, Çin'de son 30 yılda gerçekleşen büyük atılımın öncüsü Teng Hsiao Ping'e atfen dediği gibi; "Önemli olan farenin yakalanmasıysa kedinin rengi önemli değildir."

    YanıtlaSil