25 Eylül 2015

Siyasetle uğraşanlar gerçekten demokrasi istiyor mu?

Benim cevabım; hayır, istemiyorlar.

“Nasıl bu kadar emin olabilirsin?” diye sorarsanız cevap vermeye çalışayım.

Demokrasi, özünde, refahtan hak ettiğini alabilme, endişelenmeden yaşayabilme özgürlüğüdür. Refah paylaşımı ise devletin görevidir. Kapitalist bir ekonomide, kıt üretim kaynaklarının nasıl dağılacağına piyasalar karar verir. Diğer bir deyimle üretimin şekillenmesi esas olarak oralarda belirlenir.

Bölüşüm, üleşim kararını ise devlet.

Vergi, teşvik, sosyal harcamalar vb. yöntemlerle devlet fazla geliri olan kesimden alıp, ihtiyacı olanlara dağıtır. Bu dağıtımın bir bölümü karşılıksızdır. Ancak devletten her alınan bedavadır anlayışı yanlıştır. Sonunda devlet te bir yerden para bulmak durumundadır. Eğer gelirleri harcamalarını karşılayamaz duruma gelirse açık verir, borçlanmaya başlar.

Devlet üleşim işini yaparken adil olmak zorundadır. Hele bir de bizim gibi gelişmekte olan bir ülkenin devleti ise kılı kırk yarmak durumundadır. Harcamalarının çoğunu borç alarak yapıyorsa, adaletin önemi daha da artar. Adalet, dağıtım işinin şeffaf ve hesap verilebilir bir şekilde yapılamasıyla olur.


Eğer devlet kimden vergi aldığını, kimden almadığını; kime teşvik, ihale verdiğini, kime neden vermediğini şeffaf bir şekilde açılarsa ilk şart sağlanmış olur. Daha önemlisi, “Ben Allah’tan başkasına hesap vermem” anlayışını esas alarak devlet yönetiliyorsa dert büyük, hırsızlık artmış demektir.

Türkiye’de uzun yıllardır üleşim/paylaşım işine devlet, daha doğrusu devletin yürütme organı hükümet doğrudan, şeffaf olmayan yöntemlerle ve hesap vermeden müdahale ediyor. Sakın yanlış anlaşılmasın. Bunlar yapılırken hiç bir şey yasa dışı değil. Kanunsuzluk ayrı bir şey.

Bir kaç örnek vermek gerekirse. Yetkililer, işe alırken torpilsiz mekanizmaları çalıştırmaz. Sınavlar yerine “hamili kart yakınımdır” sistemi öne çıkarır. İhale, teşvik istediğine verir. Vergi istisnaları ve muafiyetlerini istediğine verir. Vergi uzlaşmasında istediğine ceza istediğine af uygular. KDV toplayanlardan tahsilat yapmaz, hırsızlıklarına göz yumar. Vb. Kimine kamu bankasından kredi verir, kimine vermez. Belediyede ruhsat verirken kuralları kimine hemen kimine bir yıl sonra işlem yapar.

Anlayacağınız, kurallar baştan şeffaf/net şekilde konmaz. Konsa bile herkese eşit uygulanmaz.

Bu durumda, eğer kolay geçinmek, tez elden zengin olmak istiyorsanız belediyede, özel idarede, KİT’te, bakanlıkta birini bulmanız gerekir. O da siyasi partilere, yöneticilerine yakın olmakla başlar. Belde, ilçe, il yöneticileri belediye, KİT ve bakanlıklarda ne kadar etkin olabiliyorlarsa size o kadar yardımcı olabilirler.

Dolayısıyla sonuç olarak, siyaset ulvi amaçlar, idealler için yapılmaz hale gelir. Yerelde belediyeden, partide genel merkezden, hükümet olunca da devletten geçinmek esas olur. “Bal tutan parmağını yalamaya başlar”. “Devletin malı deniz yemeyen domuzdur”. Siyasetçilerin büyük bölümü, durduğu yerde iş sahibi, gelir sahibi olmaya başlar. Refahtan hak ettiğinden daha fazlasını alır. Haksız kazanç elde ederek, kısa sürede köşeyi döner.

Partisi ister iktidarda ister muhalefette olsun fark etmez. Gerek parti içinde gerek genelde seçim zamanı gelince; ülke gerçekleri, idealleri için değil, kendini zengin edenin yönetici olması için her türlü anti demokratik uygulamaya göz yumar. Bunu yaparken de, “kul hakkı,
vatan, millet edebiyatını” hiç ihmal etmez.

Bu bağlamda, yerelde belediye meclisi, il genel meclisi üyesi, genelde de parti genel merkez yöneticisi ve/veya milletvekili olabilmek için ne kadar anti demokratik uygulama varsa ona yönelir. Örneğin parti üyelerle aday belirler, o “demokrasi abidesi, parti emektarı(!) üyeler” aday belirlerken derneklere en çok para dağıtanı, kamudan menfaat sağlamaya söz vereni seçerler. 

Genel Başkanlarda; dükkanının vitrine makas koyan sünnetçi misali, hepsi aynı olmasın ayrıca dağıtımda kavga çıkmasın diye tüm yetkileri kendilerinde toplarlar. Birer diktatör olurlar.

Ekmeğini alın teriyle kazanalar da, bunlardan demokrasi bekleyerek ömrünü geçirir. Bilmezler ki, gerçek demokrasi gelse şu anda siyaset yapanları en az yüzde 80’i bir şekilde kaybeden olacak.  


Anlayacağınız, gerçek/çağdaş bir demokrasi için devletten zengin olmanın yollarını olabildiğince kapatmak lazım. O da derin bir ekonomik kriz olmazdan çok zor.

1 yorum:

  1. Hep şunu savunurum zira geçmişte(tarihte)örnekleri var:Bu ülke ya yokluktan yada ağır bir (Allah göstermesin)savaştan geçip statüsünü resetlemeden adam olmazzzz.Her birey insani fabrika ayarına dönecek ve ülke kalkınacak.Atatürk bunu başarmıştı.Bunu şimdi belki kapitalizm (bizim iç dinamiklerimizde hayat yok)gerçekleştirecek..

    YanıtlaSil