Borç alıp mal edinmek, tatile
gitmek, tüketim yapmak insana önce hoş gelir. Ama geri ödeme zamanında
çoğunlukla iş değişir. Hele bir de borç taksiti kadar gelir artışı olmamışsa,
borç geri ödemesi kâbusa dönüşür.
Bu bağlamda dünya yeni bir
döneme giriyor. Atanması beklenen FED Başkanı, döviz dengelerine yön
verecek. Ya hızlı ya da yavaş bilançoyu
küçültecek. Bahsettiğim operasyon sıradan bir olay değil. Atilla Yeşilada yazmış: “Bakıyorum Bank for International Settlements verilerine. 2008-2017
zarfında Fed, AMB ve BoJ bileşik bilançosu 8,3 trilyon dolar genişlemiş, buna
karşın bu 3 ülkenin ekonomisinde nominal GSYİH 2,1 trilyon dolar artmış. Nereye
gitti kalan para? Mali varlıklara tabii ki.” Önemli bir kısmı da çeşitli
finansal enstrümanlarla, borç olarak bizim gibi gelişmekte olan ekonomilere
geldi.
Gelin bu bağlamda
IIF’in (Uluslararası Finans Enstitüsü)
Haziran 2017 sonu itibariyle yayımladığı borç rakamlarına bakalım.
Tablo 1’de Türkiye’deki borçların (TL+Döviz) 2001 Mart ve 2017 Haziran
sonu itibariyle dağılımını milli gelire oran (yani reel borçların dağılımı) ve
iki dönem arsındaki farkı da yüzdesel olarak görüyorsunuz.
Tablo 1: Türkiye’de borçlar
2001 başında hanehalkının borçları, milli gelirin %3,4 kadarmış. Bu yılın ilk yarısında %17,8 olmuş. Artış 14,4 puan. Şirketlerin borcu %27 kadar iken %70’e yaklaşmış. Oradaki artışta 43 puan kadar. Kamunun borçları azalırken bankların borçları 44,2 puan çoğalmış. Toplamdaki artış ise 67,3 puan.
Bu rakamları değerlendirirken bir konuyu
dikkate almak lazım. Bunlar borçların milli gelire oranı. Oranların paydasında yer alan milli gelir
rakamı, 2001 yılında 245,4 milyar liraydı, yılsonunda 3.035,5 milyar lira
olması bekleniyor. Oranların büyümesi, nominal borç rakamlarındaki artışın
yüzlerce milyar liraya karşılık gelmesi demek.
Doğal olarak bunca
artışa karşılık gelen borçları geri ödeme için gerekli olan para da büyüyor.
Böylesi durumlarda hanehalkı gelir artıramazsa harcamasını kısıyor, şirketler
sattıkları ürüne zam yapıyor, devlet daha fazla vergi koyuyor, bankalar faiz
yükseltiyor.
Ancak yukarıdaki tespitlerin
hepsi gelirler ile borçların aynı para biriminden olduğu varsayımına dayanıyor.
Ya değilse!
Şimdi gelin Tablo 2’den, yine IIF’in rakamlarından
Türkiye’deki borçların döviz dağılımına bakalım.
Tablo 2: Borçların parasal
dağılımı (Haziran 2017 itibariyle)
Sevindirici olay hanehalkının
dövizle borcu yok. Buna karşılık bankalarda döviz tevdiat hesabı var. Ama şirketlerin döviz borcunun milli gelire
oranı (%39,7), Türk Lirası borcunun oranından (%30,1) fazla. Döviz
borçlarında dolar borçların milli gelire oranı %22,5; Euro borçların milli
gelire oranı ise %16,6. Kamunun TL borcu döviz borcundan fazla. Ancak döviz
borçlarının çoğunluğu dolarla alınan borçlar.
Ancak bankaların dövizli borçlarının milli gelire oranı %69’dan fazla.
Büyük çoğunluğu da Euro. Hatırlatmamda yarar var. Bankaların aldığı borçların
büyük kısmı şirketlere döviz, hanehalkına TL kredi olarak dağıtıldı.
Bu günkü şartlarda bu kesimlerin,
borçlarını geri ödeme zamanı gelince ya
daha yüksek faizle yeni döviz borcu bulmaları ya da daha çok TL bulup piyasadan
döviz satın almaları gerekecek.
Bunca rakam vermemin nedeni şu:
Ekonomi dışarıdaki değişkenlere bağımlı hale geldi. Şimdi dünyada dövizin
bolluğu bitiyor. Artık alınan dövizli kredilerin önemli bir kısmını geri ödeme
zamanı geliyor. Geri öderken elimizde yeteri kadar TL olsa bile, ödeme yabancı
parayla yapılacağı için döviz bulmamız lazım. Oysa bizim ihracat, turizm ve diğer döviz gelirlerimiz, artan dış borç
taksitlerimize yetecek kadar artmıyor. Aldığımız borçların çoğunu ithalata
ve inşaata harcadığımız için yeteri kadar döviz gelirimiz yok. Çünkü inşaat
yatırımları döviz kazandırıcı veya ithal ikameci değil. Bu kıtlık, yavaş yavaş
kurlar üzerinde baskı yapıyor.
Hemen önlem alınmazsa, “kendim ettim kendim buldum, gül gibi sarardım
soldum” zamanı geliyor.
günümüz dünyasında ithalatı yasaklama olabilir mi ve bu çözüm müdür
YanıtlaSilO zaman ihracatımızda da ithalatçı ülkeler tarafından kısıtlanır ve TR içe kapanır,buna müsaade etmezler.Daha kolay sadece içeriyi ilgilendiren bir çözüm var;Yerleşiklerin baankalardaki DTH'larına erişimini engellemek.
SilBunun düşünülmesi bile abesle iştigaldir. Çok büyük yanlıştır.
YanıtlaSilDTH LARA DOKUNMAYI KİMSE DÜŞÜNMEZ. BÖYLE YANLIŞ, MESNEDİ OLMAYAN,SPEKÜLATİF YORUMLAR CİDDİ SAKINCALAR YARATIR. LÜTFEN SAĞLIKLI YORUMLAR YAPMAYA GAYRET EDELİM.
YanıtlaSilMalesef kazanmadan harcamanın bedelini hep halk çeker.yazık şu geçen 15 yılda geleceğmizi yedik ve üstelik kendimizi zengin zzannettik.artık ruya bitti uyanma zamanı.
SilArtık rahatlıkla "winter is coming" diyebilir miyiz Hakan Bey?
YanıtlaSil