20 Temmuz 2014

Dünya üretim liginden düşmüşüz ağlayanımız yok

İnanın şu dünyada kaçıncı büyük ekonomi olduğumuz tartışmasından iyice sıkıldım. Kimi 15. Diye iddia ederken, öteki hayır 16. saptırmayın diye cevap veriyor.

Bana göre bunun çok önemi yok. Çünkü üretemeyen, dışarıdan borçlanarak ithalat yapan ve buna bağlı olarak büyüyen bir ekonomi kaçıncı olursa olsun bana ne. Ben üretimdeki sıralamasına bakarım.

Uluslararası bir danışmanlık firması tarafından hazırlanan aşağıdaki tabloda, yıllar itibariyle imalatçı en büyük 15 ülke gösteriliyor.

1980’de listede olmayan Türkiye. 1990’da 13. sıradan listeye giriyor. Bu önceki yıllarda sanayi üretimine verilen önemin bir sonucu.


Sonrası dertli yıllar. Hatırlamakta fayda var: 1991’den sonra Türkiye koalisyon hükümetleri tarafından yönetildi. Hükümetlerin ortalama ömürleri aylarla ölçülüyordu. Dahası bu dönem 1994 Krizi, 1997 Uzakdoğu Asya Krizi, 1998 Rusya Krizi ve 1999 Büyük Marmara Depreminin yaşandığı yıllardı.

Hadi bir an için bir yükselen piyasalar sorunu olduğunu unutalım ve Uzakdoğu Asya Krizinin bizden uzakta olduğunu varsayalım. Ama komşumuz Rusya ve Marmara Depremini ne yapacağız? Hem de deprem doğrudan ülkenin sanayi bölgesini vurmadı mı? TÜPRAŞ’ın yandığını hatırlayın. Yolların, fabrikaların yerle bir olduğunu gözünüzün önüne getirin.

Bunlara rağmen dünya üretim liginde 2000 yılında ligin son sırasına düşmüşüz ama ilk on beşe girebilmişiz.

Sonrası Türkiye ligden düşmüş. Sanayi üretimimiz tıpkı bazı Anadolu takımları gibi. Onlarda bir şekilde süper lige çıkıyorlar. Yapısal orunlarını çözmeden, genç ve dinamik kişiliği olan bir futbol oynamayı hedeflemiyorlar. Daha çok spor hayatının sonuna gelmiş eski teknoloji, toplama futbolculardan bir takım kuruyorlar. Bu toplama işini çoğunlukla belediyeler ve kamudan iş alanlar finanse ediyor. Futbolcu simsarları ve diğer aracılar zengin oluyorlar. Ama çoğunlukla sonuç hüsran oluyor ve bir, en fazla iki sene sonra takım tekrar ikinci lige düşüyor.

Üretime dönersek, 2010 yılında ligden düşmemizin en belirgin nedeni 2001 Krizi. İmalat sanayi bu dönemde kendini yenileyemedi. Ama daha önemlisi dünyadaki likidite bolluğunun sonucu ortaya çıkan değerli TL, ucuz dolar politikasının sonucunda ithalat ucuzladı. Faizler düşünce tüketici daha kolay borçlanmaya başladı. Daha fazla mal talep etti. İçeride üretmek yerine dışarıdan getirmek daha karlı hale geldi. Böylelikle bizim malını ithal ettiğimiz ülkeler üretimini çoğalttı, biz yerimizde saydığımız için imalat liginden düştük.

Ekonomi yönetimi bunu göremedi mi? Görmez olur mu? En azından benden daha akıllı oldukları kesin. Ama bu durum işlerine geldi. Seçmen daha çok tükettikçe mutlu oluyordu. Kendisine Çin, Alman, G. Kore, Tayvan malını ucuz getiren oyunu veriyordu.

Yanlış anlaşılmasın. Ben burada seçmeni eleştirmiyorum. Onun için bu en rasyonel davranış biçimi. Hayattaki amacı daha iyi yaşamak olan bir insana kim yanlış yapıyorsun diyebilir? Ama böylesi bir makro politika seçeneğinin orta vadede ülke çıkarına olmadığını anlaması ve alternatif politika üretmesi gerekenler gelişmelere gözlerini yumdular. Bizde “imalatçılar liginden” düştük.


Anlamadığım bir şey daha var. Şimdi bazıları yeni bir model arayışından bahsediyorlar. Sizce sevinmeliyim? Yoksa bu da bir seçim propagandası mı?


1 yorum:

  1. Elinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş...
    Ayrıca birikimli cari açığımız (BCA) dörtyüz küsür milyar olmuş.Bu konuyu depreme benzetirsek fay hattında biriken enerji BCA oluyor.Bu fay hattı tek seferde kırılırsa ne kadarlık bir deprem üretir acaba.....
    yada doğadan farklı olarak biz bu enerjiyi kendimiz boşaltmak istersek ne şiddetde ve ne kadar zamanda yapabiliriz acaba... şişi ve kebabı yakmadan...

    YanıtlaSil